Previous Page  414 / 417 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 414 / 417 Next Page
Page Background

TBB Dergisi 2016 (125)

Başar YALTI

413

suyla kaçınılmaz olarak karşılaşır.

Yargıç bir yandan, bireysel bir

hak olan inanç özgürlüğünün gereklerine göre davranmak isterken,

diğer yandan yürüttüğü görevin sonucu olan kamusal bir hakkın,

yurttaşlar için tanınan, ‘tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargı-

lanma hakkı’ nın çatışkısını yaşar.

Bu durumda haklardan birisine

üstünlük tanınacağı tabiidir. Yargıçlık mesleğini tercih eden birisinin,

laik bir devlet düzeninin yargıcı olarak görev yaptığının bilincinde ol-

duğu, görevin kamusal / resmi bir nitelik taşıdığını bildiği kuşkusuz-

dur. Eğer böyle ise, yukarıda açıklamaya çalıştığımız laik anayasal dü-

zende, bireysel bir hak olan inanç özgürlüğü ile kamusal bir hak olan

‘tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı’ çatıştığında

(böyle bir çatışmanın olmadığı iddia edilemez), önce

likle yargıcın

kendisinin, yarışan bu haklardan hangisinin üstün olduğuna ka-

rar vermesi gerekecektir.

Bir yargıç, ‘ben görevimi yaparken ‘vicdani

kanaatime’ göre karar veriyor ve tarafsız davrandığıma inanıyorum’,

diyerek, belki kendisini tatmin eden bir argümantasyon üretebilir.

Ancak soruna objektif yaklaşıldığında, görünürde tarafsızlığın sağla-

nabilmesi açısından bu argümanın tatmin edici olmadığı ortadadır.

Çünkü yargılamada dikkate alınacak şey, sadece yargıcın kendi duy-

gu ve düşünce dünyası değil, yargıladıklarının düşünce dünyalarında

neler yaşandığıdır.

Yargıç, yargılama sırasında kendi ‘ben’i olmak-

tan çıkar, kamusal bir ‘ben’liğe

bürünür. Ayrıca yargı

cın, ‘vicdani

kanaatine’

göre karar verirken dayandığı vicdan, kendi vicdanı değil,

kamusal vicdandır.

Kaldı ki tarafsızlık, davada nesnel değerlendirme yapılmasını,

yargılama sürecinde nesnel davranmayı gerektiren bir özellik ta-

şır. Nesnellik, kişilerin düşünce dünyalarıyla ilgili olup, bir kişinin

olay ve olgular karşısında kendi inanç ve ideolojisine göre tutum

takınmaması demektir. Yargıç böyle bir kişidir. Yargıç, n e s n e l

davranmak zorunda olduğundan yargılananlarda kuşku üretecek

bir tutum içinde olamaz.

İnancına ve ideolojisine göre davranamaz.

Anayasa Mahkemesi, 2010 referandumuyla yeniden yapılandı-

rılmasından sonraki kararlarında, ‘katı laiklik’ olarak nitelendirdiği,

yaklaşık elli yıllık anlayışı terk ederek, daha ‘esnek ve özgürlükçü’ bir

laiklik tanımına yönelmiştir. Buna bağlı olarak Anayasa Mahkemesi,

yaşam tarzının devletin müdahalesi dışında olacağı ve kimliklerin top-

lumsal görünürlüğüne imkan tanınması şeklinde yeni bir anlayışı be-