Previous Page  402 / 405 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 402 / 405 Next Page
Page Background

401

TBB Dergisi 2017 (129)

Başar YALTI

şisine dayanan hukuk düzenini değil, haklar ve özgürlükler sistemi-

ni ve iktidarın kullanma sınırını da gösteren kült bir kavram haline

gelmiş oluyordu. Hukuk devletinin bu yeni aşamasında seçilmişler,

üstün hukuk kurallarının varlığını öngörerek ve bu kurallarla bağlı ol-

duklarını önceden peşin olarak kabul ederek iktidara talip oluyorlardı.

Seçilenler, hangi makamda olurlarsa olsunlar, insan hakları konusun-

daki uluslararası belgeler, anayasalar gibi üstün değer atfedilen hukuk

metinlerinin dışında bir iktidar yetkisi kullanma hakkına sahip olma-

dıklarını biliyorlardı.

Kuşkusuz bir devlete, hukuk devleti niteliğini veren başka özel-

likler de vardı. Demokratik anayasal düzen, bağımsız ve tarafsız yar-

gı, yasal güvenceye bağlanmış insan hak ve özgürlükleri, kuvvetler

ayrılığı ve en önemlisi, laik, seküler bir toplumsal düzenin varlığı. Bu

özellikler, hukuk devletine derinlik kazandırıyor, işlevini yerine getir-

mesini sağlıyordu.

Böyle bakıldığında hukuk devleti, insan haklarına dayalı değerler

sisteminin bütünüdür. Hukuk devletini karakterize eden yukarıda sa-

yılan özellikler aşınınca hukuk devleti kolayca deforme edilebilmekte,

sıradanlaştırıp, her şeye kılıf olarak görülen moda bir kavrama dönü-

şebilmektedir. Dolayısıyla sayılan nitelik ve özelliklerin, hukuk devleti

kavramı ile aynı yapısallık içinde olmaları, canlı tutulmaları, olmazsa

olmaz bir koşuldur.

Türkiye, hukuk devleti kavramıyla 1961 Anayasasının yürürlüğe

girmesiyle daha yakından tanıştı.

O tarihten beri zikzaklı bir süreç izlense de, özellikle Avrupa Kon-

seyi üyesi olmanın gereklerine uyularak kimi somut mekanizmaların

hayata geçirilmesiyle (örneğin Anayasa Mahkemesinin kurulması,

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yetkisinin tanınması vb. gibi) hu-

kuk devleti daha da somutlaşarak, görünür hale geldi. İnsan hakları

konusunda imzalanmış uluslararası sözleşmelerin kabul görmesi ve

belli ölçüde de olsa hayat bulması hukukun üstünlüğü alanındaki

umutları canlı tuttu. Öyle ki, 1980 askeri darbesinin ürünü olan mev-

cut Anayasada bile bu temel ilke (m.2) yer aldı. Hukukun üstünlüğüne

olan bağlılık vurgulandı.