Türkiye Barolar Birliği Dergisi 135.Sayı

254 Uluslararası Çevre Hukukunda Hakça Kullanım İlkesi mez bulduğu hükümlerin başında; suyolu üzerinde yapılan projeler hakkında kıyıdaş devletlere haber verme yükümlülüğü öngören 11. madde, hakça kullanım ilkesi ile çatıştığı gerekçesiyle 99 zarar verme yasağını düzenleyen 7. madde, hakça kullanımın belirlenmesine dair bazı faktörler belirleyen 6. madde 100 gelmektedir. Ancak Türkiye, söz- leşme hükümleri ile bağlı olmasa da, bir teamül kuralı olan sınıraşan suların hakça ve makul kullanımı ilkesi ile bağlıdır 101 ve bu bağlılığın gereklerini yerine getirmektedir. Nitekim 1987 Protokolü çerçevesinde hazırlanan üç aşamalı plan 102 bu ilke ile uyumlu bir biçimde düzenlen- miştir. 103 Söz konusu üç aşamalı planın birinci aşamasını; ülkelerin su kaynaklarının envanterinin çıkarılması oluşturmaktadır. Bu çerçevede havzayı temsil eden meteoroloji istasyonlarına ait aylık bazda buhar- laşma, sıcaklık, yağış, kar kalınlığı ile ilgili tüm verileri, su kalitesine ilişkin verileri karşılıklı olarak alıp vermek, ölçümleri değerlendirmek, su tüketimlerinin ve kayıplarının tespit edilmesinden sonra çeşitli is- tasyonlarda doğal akımları hesaplamak ilk aşamada gerçekleştirilecek faaliyetler olarak belirlenmiştir. Planın ikinci aşamasını ise toprak kay- naklarının nicelik ve niteliğinin envanterinin çıkarılması oluşturmakta farklar için ayrıca bkz. İnan, s. 245-246. 99 Maddeye itiraz gerekçesi, yukarı kıyıdaş devletlerinin 7. maddeye dayanılarak meşru kullanım amaçlarının engellenmesinin de zarar olarak yorumlanabileceği endişesidir. Akça, s. 91; Howden, s. 60. 100 Türkiye, 6. maddeye toprak bilimi (pedoloji) kavramının ve 1966 Helsinki Ku- rallarında yer alan “her havza devletinin suyoluna yaptığı su katkısı” ifadesinin eklenmesini talep etmiş, ancak talep reddedilmiştir. Kılıç, s. 120; Toklu, s. 45. 101 Bu yönde, Türkiye’ nin sözleşmeye ilişkin taleplerinin hakça kullanım kuralına ısrarlı bir şekilde itiraz olarak değerlendirilemeyeceğine dair bkz. Kirschner and Tiroch, s. 381. Bilindiği üzere uluslararası teamül hukuku kuralları kendisine ıs- rarlı biçimde karşı çıkan devletleri (persistent objector-ısrarlı muhalif) bağlama- maktadır. Bu konuda bkz. Acer ve Kaya, Uluslararası Hukuk: Temel Ders Kitabı, 48. Cilt, s. 36; Aksar, s. 72. Yine de Türkiye sözleşmeye taraf olmamakla, aşağı ül- kelerle bir uzlaşmaya varma zorunluluğundan kendisini kurtarmıştır. Açıklama için bkz. Aytemiz ve Kodaman, s. 529. 102 “ Fırat-Dicle Havzası Sınır Aşan Sularının Hakkaniyet ve Nısfete Uygun ve Makul Kullanımı İçin Üç Aşamalı Plan” için bkz. Akça, s. 139; Dülger, s. 40; Kirschner and Tiroch, s. 383-384; Orhon, s. 113; Sandıklı, “Sınıraşan Sular ve Türkiye”; Yakış, “Sınıraşan Suların Hukuki Rejimi”. 103 Bu yönde bkz. Dülger, s. 40. Benzer doğrultuda Türkiye’nin sınırlı bölgesel hü- kümranlık ilkesine yakın bir söylem ve tutumu benimsediğine dair bkz. Üste, s. 234. Türkiye’ nin sınıraşan su politikasını mutlak ülke egemenliği doktrini üzerine oturttuğuna ancak buna rağmen önemli zarar vermeme ilkesini gözeterek üç aşa- malı plan önerisinde bulunduğuna dair ise bkz. Aytemiz ve Kodaman, s. 533.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1