Türkiye Barolar Birliği Dergisi 135.Sayı

511 TBB Dergisi 2018 (135) Saba ÖZMEN zandırma sebebi borçlandırıcı işlemin sonradan geçersiz hale gelerek tasarruf işlemini geçersiz kıldığı yolundaki hatalı sonuca bağlı olarak üçüncü kişi haleflerin hiçbir şekilde iyiniyetli kabul edilmemesine da- yalı sonuçları irdeleyeceğiz. Savunduğumuz sonuçla TMK m. 1023 hükmünün uygulanmasını gerektiren bir boyut mevcut değildir. Oysa yukarıda andığımız bilim- den temelden yoksun içtihatlara karşı çıkanlarca ileri sürülen sav uya- rınca iyiniyetin korunmadığı öne sürülmektedir. Biliyoruz ki, iyini- yetin TMK m. 1023 hükmünce korunmasına dayalı ayni hak edinimi, selefin TMK m. 992 hükmünce nedensellik ( illilik ) prensibi gereğince geçersiz edinimine dayalı yolsuz tescile dayalı olarak tapu siciline güven ilkesinin bir sonucudur. Böylece TMK m. 992 hükmünce arsa sahibinin bozucu yenilik doguran hakla sözlesmeden dönme anına kadar m ülkiyet hakkına ve “ tasarruf yetkisine sahip ” yüklenicinin tapu devrinde hiçbir hukuki sakatlık bulunmamaktadır. İşte bu nok- tada, iyiniyetli sayılmayan üçüncü kişilerin külfeti, yükleniciden tapu edindikleri anda yüklenicinin selefi arsa malikinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden dönmesi sonucu kendi edinimlerinin de geçer- sizlik müeyyidesine tabi olacağını gerekli dikkat ve itinayı göstererek bilmeleri gerektiği kabul edilmektedir. Eş deyişle, her kat irtifakına ve kat mülkiyetine ilişkin tapuda mülkiyet hakkı edinecek kişilerin anı- lan kararlar uyarınca satıcılarının bu taşınmazı nasıl edindiğini araş- tırmaları gerekecek ve bu konuda arsa payı karşılığı inşaat sözleşme- sinin varlığına rastlamaları halinde teknik hukuk bilgisiyle kanundan doğan borç ilişkisinin veya yeni dönme görüşünün değil, dönmeye ayni netice bağlanmakla ya da Yargıtay’ın yerleşik “avans tapu” karar- larının bilinci ile yüklenici ile beraber kendilerinin de edinmiş olduğu ayni hakkın TMK m. 1024 hükmünce yolsuz tescile dönüşebileceğini öngörmeleri gerekecektir. Bu ifademizin bilgili hukukçuların gülüm- semesine yol açtığını tahmin etmekteyiz. Yargıtay kararlarında ve hatta Anayasa Mahkemesi’ne muhalefet şerhi yazanların da muhalefetine konu iyiniyetin aranmasının gerek- tiğine dair sonuçlara bağlı olarak Yargıtay’ın yarattığı “ mutlak kötü- niyet ” karinesini kabul etmek mümkün değildir. Her ne kadar mut- lak kötüniyet karinesi yaratılmadığı yolunda savunma yapılacaksa da

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1