Türkiye Barolar Birliği Dergisi 136.Sayı
108 İntihara Yönlendirme Suçu 84. maddenin dördüncü fıkrası ile dolaylı failliğe ilişkin özel bir düzenleme getirilmektedir. Böyle bir hüküm olmasaydı bile 88 , dolaylı failliğe ilişkin 37. maddenin ikinci fıkrası gereğince, cebir veya tehdit kullanarak başkalarını intihara mecbur edenler ile algılama yetene- ği gelişmemiş (çocuklar, akıl hastaları gibi) veya ortadan kaldırılan 89 (irade dışı alkol veya uyuşturucu madde verilmiş, hipnoz edilmiş ki- şiler gibi) kişileri intihara yönlendirenler, kasten öldürme suçunun dolaylı faili olarak sorumlu tutulacaklardı. Bir başka deyişle burada işlenen suç aslında intihara yönlendirme suçu değil, kasten öldürme suçudur. 90 Maddenin kaleme alınış şeklinden, ölüm neticesi gerçek- leşmeden doğrudan kasten öldürme suçunun cezası verilecekmiş gibi bir anlam çıkıyor olsa da burada kastedilen, bu özelliklere sahip kişi- lerin intihara yönlendirilmeleri sonucu ölüm neticesi gerçekleşmemiş ise kasten öldürmeye teşebbüsten; ölüm neticesi gerçekleşmiş ise kas- ten öldürmeden sorumlu tutulmalarıdır. 91 Hatta doktrinde bir görüş, 88 765 sayılı TCK döneminde de, intihara ikna ve yardım suçunun düzenlendiği 454. maddede, 5237 sayılı TCK’nın 84. maddesinin dördüncü fıkrasına benzer bir hüküm yer almamasına rağmen, müntehirin hareket özgürlüğünün cebir, şiddet veya tehdit ile ortadan kaldırılması halinde adam öldürme suçunun oluştuğun- dan söz edilmekteydi. Bkz. Erem, İntihar, s.498. 89 Hafızoğulları/Özen, dördüncü fıkrada isnat yeteneğinin kalkmasından değil “kaldırılmasından” söz edildiğinden hareketle, isteyerek uyuşturucu, uyarıcı madde veya alkol etkisi altında olan bir kimsenin bu durumundan yararlanılarak intihara sevk edilmesinde, dördüncü fıkra hükmünün değil ikinci fıkra hükmü- nün uygulanması gerektiğini savunmaktadırlar. Başka bir ifadeyle yazarlara göre, isnat yeteneğinin mutlaka başkası tarafından kaldırılması gerekmektedir. Hafı- zoğulları/Özen, Kişilere Karşı Suçlar, s.70. Buna karşılık Tezcan/Erdem/Önok, bu hükmün uygulanabilmesi için algılama yeteneğinin kim tarafından ortadan kaldırıldığının bir önemi olmadığını, bu yeteneğin bizzat mağdur tarafından da ortadan kaldırılmış olabileceğini, önemli olanın, mağdurun bu yeteneğinin fiilin işlendiği sırada mevcut olmaması ve bu durumun da failce biliniyor olması gerek- tiğini savunmaktadırlar. Bkz. Tezcan/Erdem/Önok, Ceza Özel Hukuku, s.193. 90 Koca, İntihara Yönlendirme, s.38. 91 Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, Özel Hükümler, s.176; Artuk/Gökcen/ Yenidünya, Özel Hükümler, s.220. “…olayda, mağdurun kendi iradesi ile değil, sanık Engin’in de içinde bulunduğu grubun fiili ve psikolojik baskı ve zorlama- ları sonucu intihar ortamına sürüklendiği, bu durumda ölümün gerçekleşmesi halinde TCK’nın 84/2-son maddesi uyarınca “kasten öldürme” suçundan, ölü- mün sanıktan kaynaklanmayan bir nedenle gerçekleşmemesi halinde “öldürmeye teşebbüs”ten, neticenin bizzat sanık tarafından engellenmesi halinde ise TCK’nın 36. maddesi uyarınca “kasten yaralama” suçundan hüküm kurulması gerektiği, somut olayda neticenin sanık tarafından engellendiği anlaşıldığı halde, sanığın “kasten yaralama” suçundan, TCK’nın 61. maddesi uyarınca, suçun işleniş biçimi,
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1