Türkiye Barolar Birliği Dergisi 136.Sayı

154 İHAM’ın Vergi Cezalarında Ne Bis İn İdem İçtihadı ile Türk Hukukunun Uyum Sorunu Nitekim Glantz kararına konu olayda, o dönemde Finlandiya huku- kundaki vergi kaçakçılığı suçunun gerçek anlamıyla kullanıldığı, dolayısıyla kararda da tespit edildiği üzere vergi kaçakçılığı suçu ile vergi kaybından doğan cezai nitelikteki yaptırımın, düşük vergi beya- nından kaynaklandığı görülmektedir. 28 Bir başka deyişle, Finlandiya hukukunda vergi kaçakçılığı olarak adlandırılan fiil, aynı zamanda vergi ziyaı sonucunu doğuran olması gerekenden düşük tutarlı beyan- name verilmesi ile gerçekleşmiştir. Bu durumda her iki yaptırımı konu eden suç ve kabahat normları arasındaki ayniyet ilişkisi açıktır. Oysa Türk hukukunda vergi kaçakçılığı suçları olarak adlandırılan fiiller ile vergi ziyaı arasında oluşum tarihi açısından bir fark vardır. Vergi ziyaı kabahati, defter ve kayıtlarda hile yapılması, sahte fatura düzen- lenmesi ve kullanılması suçları işlendiği anda değil, doğan vergi bor- cunun tahakkuk etmesi gerektiği anda işlenir. Türk hukukunda vergi kaçakçılığı suçu ile vergi ziyaı kabahati arasında ayniyet (idem) unsu- ru açısından bir sorun bulunmamakta, buradaki tereddüt de kanunun aslında vergi kaçakçılığı kimliğini taşımayan suç tiplerini vergi kaçak- çılığı olarak adlandırmasından kaynaklanmaktadır. Mükerrerlik (bis) açısından yapılacak değerlendirmeye ise aşağıda yer verilecektir. 1.3.2. Vergi Ziyaı-Usulsüzlük İlişkisi VUK md 336, VUK md 359 ve md 340’taki düzenlemelerden farklı olarak “ Cezayı istilzam eden tek bir fiil ile vergi ziyaı ve usulsüzlük birlikte işlenmiş olursa bunlara ait cezalardan sadece miktar itibariyle en ağırı kesilir ” şeklindeki içeriğiyle bir soru işareti doğurur. Çünkü gerek md 359 ile kaçakçılık ve vergi ziyaı arasında, md 340 ile de usulsüzlük ve kaçak- çılık cezalarında içtima kuralının uygulanmayacağı düzenlenmişken, md 336 ile aksi yönde bir tercihte bulunulmuştur. Üstelik vergi ziyaı (sözcük anlamıyla) bir zararı, usulsüzlük ise bir tehlikeyi doğurduğu halde, iki farklı sonucun tek bir cezaya bağlanması ‘kanun koyucunun burada harekete üstünlük tanıyan görüşü mü benimsediği?’ sorusunu akla getirir. Cevabı –hayır- olsa da, sorunun kaynağındaki tereddüt yersiz değildir. 28 Glantz/Finlandiya, paragraf 52

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1