Türkiye Barolar Birliği Dergisi 136.Sayı

264 Kadın ve Kanuni Bekleme Süresi GİRİŞ Türk Medenî Kanunları içerisinde 4721 sayılı Türk Medenî Ka- nunu kadın erkek eşitliğinin en iyi korunduğu kanundur. Ancak az da olsa bazı alanlarda halen eşitsizlikler bulunmaktadır. Doktrin ve uygulamada en çok tartışılan eşitsizlik kadının evlendikten sonra kocasının soy ismini alması ve tek başına kendi bekârlık soy ismini dava açmadan kullanamamasıdır. 1 Kadının erkek ile eşit haklara sahip olmadığı alanlardan bir diğeri ise kadının boşandıktan sonra üç yüz gün geçemedikçe tekrar evlenmeyecek olmasıdır. 1 Kadının bekârlık soyadını evlendikten sonra kullanamaması, 1982 Anayasası’nın kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özel hayata ve aile hayatına saygıyı düzenleyen 8. maddesi ve yine aynı Sözleşmenin cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağını getiren 14. maddesi- ne aykırıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/26423E nolu ve 30.09.2015 tarihli kararında “Anayasa’nın 90. maddenin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup, kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahiptir. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunludur. Bu kural bir zımni ilga kura- lı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır. Direnmeye konu yargılama kapsamında verilen kararın 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesine da- yanarak verildiği anlaşılmaktadır. Ancak, yukarıda yer verilen tespitler ışığında ilgili Kanun hükmünün sözü edilen Sözleşme hükümleri ile çatıştığı görülmekte- dir. Bu durumda, uyuşmazlığı karara bağlayan ilk derece Mahkemelerinin, AİHS ve diğer uluslararası insan hakları antlaşmaları ile çatışan 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesini kararlarına esas almayarak, başvuru konusu uyuşmazlık açı- sından Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate alması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Somut olaya gelince: sebep önemli olmaksızın davacı evlilik birliği içinde sadece kızlık soy ismini kullanmak istemektedir. Kızlık soy isminin kullanmak istemek için haklı bir gerekçenin bulunmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu hak AİHS 8 ve Anayasa’nın 17. maddeleri kapsamında bir insan hakkıdır ve cinsiyete dayalı ola- rak bir ayrıma tabi tutulmaksızın erkek ve kadın arasında eşit şekilde uygulan- malıdır. Aksi durum AİHS’nin 14. maddesine aykırılık teşkil edecektir. Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanma- lıdır”. Helvacı, Yargıtay’ın ilga kurumunun amaçlandığının söylenmesinin ilgili maddenin lafzını açmak olarak yorumlanabileceğini, Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarının başka davalarda hukuken hâkimleri bağlamayacağından dolayı Türk Medenî Kanunu’nun 187. maddesinin varlığını koruduğunu bu itibarla söz ko- nusu maddede değişiklik yapılmadığı sürece nüfus memuruna başvuran kadının evlilik içinde tek başına bekârlık soy ismini kullanması halen mümkün değildir. Bu sebeplerle bir an önce Türk Medenî Kanunu’na soyadı konusuna eşitlik ilkleri- ne uygun düzenleme getirilmelidir. bkz. Serap Helvacı, “Son Yargı Kararları Işığı Altında Evli Kadının Soyadı”, 1926’dan Günümüze Türk İsviçre Medenî Hukuku; Medenî Kanunu’nun ve Borçlar Kanunu’nun 90. yılı Uluslararası Sempozyumu, Yetkin, Ankara 2017, Cilt 2, 771- 788.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1