Türkiye Barolar Birliği Dergisi 138.Sayı

157 TBB Dergisi 2018 (138) Hasan ORAL Mal teslimi ve hizmet ifasına ilişkin AB ve Türkiye’nin KDV in- dirim uygulamaları benzerlik göstermesine rağmen ithalat açısından farklılıklar bulunmaktadır. Ülkemizde ithalata ait KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi için, KDVK’nın 29/1 (b) hükmü gereği KDV’nin ödenmiş olması zorunluluğu bulunmaktadır. Oysa ülkemizden farklı olarak Avrupa Birliği’nde, Katma Değer Vergisi Direktifi’nin 168 (e) hükmü uyarınca, ödeme yükümlülüğü doğan fakat henüz ödenmeyen katma değer vergileri için de indirim imkânı bulunmaktadır. Ülkemizde KDVK’da yer alan düzenlemeler, Avrupa Birliği mev- zuatıyla karşılaştırıldığında, mükellefin KDV’de indirim hakkını sı- nırlamıştır. Avrupa Birliği uygulamasında, mükelleflerin ekonomik faaliyetleri gereği satın aldıkları mal ve hizmete ait KDV’nin tamamı indirim konusu yapılabilmektedir. Türkiye’de uygulanan KDVK’da ise, indirim kavramına bakıştan, öngörülen şartlara kadar çeşitli konu- larda mükellefin KDV’de indirim hakkından yararlanmasını daraltıcı düzenlemeler yer almaktadır. Türkiye’de KDV indirim mekanizmasının Avrupa Birliği stan- dartlarına ilerletilmesi, şelale tipi vergilendirmenin önüne geçilerek, sadece mükellefin ürettiği katma değerin vergilendirilmesi gerekir. Bu nedenle öncelikle KDVK’nın, Katma Değer Vergisi Direktifi’ndeki in- dirim hakkına ilişkin düzenlemelerle uyumlaştırılması gerekmektedir. Bunun için öncelikle KDVK’nın indirim kavramını, hak olarak nitelen- dirmesi gerekir. KDVK’da da, Katma Değer Vergisi Direktifi’nde ve üye ülkelerin mevzuatlarında olduğu gibi “indirim hakkı” başlığının yer alması, düzenlemelerde indirimin hak kavramıyla nitelendirilme- si, hakkın vurgulanması açısından önemli bir adım olacaktır. Katma Değer Vergisi Direktifi’nde de, KDV indirim hakkının kullanılabilmesi için Türkiye’de olduğu gibi bir takım şartlar düzen- lenmiştir. ABAD vermiş olduğu kararlarda, Katma Değer Vergisi Direktifi’nde belirtilen, mükellefiyete, KDV kimlik numarasına, be- yannameye, sürelere ilişkin düzenlemelerin, mükelleflerin ekonomik faaliyetlerinden doğan KDV’nin tamamını indirim konusu yapılabil- mesine imkân sağlayan düzenlemeler olduğu vurgusunu yapmakta- dır. Ancak ülkemizde KDV indirimine ilişkin öngörülen, gerçek usul- de KDV mükellefi olunmaması, fatura ve benzeri belgelerde KDV’nin yer almaması gibi şartların kısmen de olsa yerine getirilememesi ya

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1