Türkiye Barolar Birliği Dergisi 139.Sayı

215 TBB Dergisi 2018 (139) Süheyla Suzan Gökalp ALICA “menfaat ihlali” kavramı farklı davacılar yönünden yargı kararlarına dayanılarak açıklanmıştır. Bu konu ayrıca, Çevre Kanunu ve Aarhus Sözleşmesi çerçevesinde incelenmiştir. İptal davalarında güdülen amaç, idari işlemlerin hukuka uygun- luğunun yargı yoluyla denetlenmesidir. Ancak bu denetlemenin rast- gele iptal davası açılmasını önlemek için, idari işlem ile dava açacak kişi arasında “menfaat ihlali” şartı getirilmiş, her olay ve davada yar- gı merciine başvuranın menfaatinin, iptali istenen işlemle ihlal edilip edilmediğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır 112 . Davacı ile iptali istenilen idari işlem arasında kurulabilecek bir ilişki veya ilgi, menfaat ihlali koşulunun varlığı için yeterlidir. Menfaati ihlali, kamu düzenini ilgilendirdiğinden yargılamanın bütün aşamalarında mahke- mece re’sen göz önüne alınıp incelemesi gereken bir koşuldur. Dava konusu yapılan idari işlemlerden dolayı dava açanın dolaylı veya do- laysız kişisel bir menfaatinin ihlal edilmiş olması ve iptalini istediği iş- lemle ciddi ve makul bir ilişkiden doğan, meşru, şahsi ve halen mevcut bir ilişkisinin olması ve işlemin doğrudan veya dolaylı biçimde o kişiyi etkilemesi gerekir. İdari işlemlere karşı açılan iptal davasını açabile- cek kişi ve grupların kapsam alanı, kişisel menfaat kavramının dar ya da geniş tutulması yoluyla daraltabilir ya da genişletebilir. Kamuya açıklanmış önemli idari yargı kararlarından anlaşılacağı üzere, idari yargı mercileri çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması ve imar uygulamaları sorunlarına ilişkin davalarda menfaat ilişkisini geniş tutma eğiliminde iken, son yıllarda bu yaklaşım terk edilmiş ve men- faat kavramının daraltılması yolunda kararlar verilmeye başlanmıştır. Özellikle çevrenin korunması, planlama, imar gibi konularda idari yargıda açtıkları davalarla etkin bir konuma sahip olan meslek örgüt- lerinin bu yetkileri, hem yasal düzenlemelerle yok edilmeye, hem de yargı kararları ile engellenmeye çalışılmaktadır. Toplumun büyük bir çoğunluğunu ilgilendiren ve kamu yararının en bariz biçimde ortaya konulmasını gerektiren bu işlemlerin yargı mercileri tarafından denet- lenebilme imkânının tanınması ancak menfaat ihlali bağının geniş tu- tulması ve bu kişi ve gruplara dava ehliyetinin tanınması ile mümkün olabilecektir. 112 Danıştay 10. Dairesi’nin 21.5.1990 tarih ve E.1990/1213, K.1990/1115 sayılı kararı, Danıştay Dergisi, sa:81, s.357, 1991.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1