Türkiye Barolar Birliği Dergisi 139.Sayı

330 Çevresel Göç ve Çevre Göçmenleri Sorununun Çevre Hukukundaki Yeri farklı isimler altında oluşturulmuş fonlar bulunmaktadır. Ancak, öğre- tide, fonların uyum sürecinde kullanılması bakımından yetersizlikler ile bazı sakıncalara işaret edilmiştir. Yetersizlikler, fonların doğrudan “tazminat” (hukuki sorumluluk) için kullanılamamaları, gönüllülüğe dayanmaları ve bunun da etkisiyle, miktar bakımından az olmaları- dır. 116 İklim-dışı fonların “iklim nedeniyle yerinden olmada” kullanıl- masının, gelişmiş ülkelerin, sorunun kaynağındaki sorumlulukları ne- deniyle, üstlendikleri özel sorumlulukların ihmal edilmesine yol açma olasılığına da sakıncalar 117 arasında işaret edilmiştir. BMİDÇS ile başlayıp yıllık olarak devam ettirilen uluslararası adımlardaki asıl amaç, iklim değişikliğine yol açan seragazı emisyon- larıyla mücadele etmek olduğundan, bunların azaltılması için devlet- lere getirilen genel yükümlülüklerin yerine getirilmesi, çevresel göçe neden olan kimi olumsuzlukların (iklim değişikliğinin nedenlerinin) önlenmesinde de etkili olacaktır. Böylece, geleneksel insan hakları yo- luyla sorunu çözme çabalarından farklı olan husus, buradaki çözüm girişimlerinde, ister istemez, uzun vadenin de dikkate alınması ve so- runun makro boyutuna da (kökendeki nedenlere) yanıt verme umu- dunun bulunmasıdır. Ayrıca, önleyicilik, bir alt basamak olan kısa vadedeki “olumsuz sonuçları- riskleri azaltmak” şeklinde de söz ko- nusu olmaktadır ki bu, yukarıda değinilen “iklim değişikliğine uyum” kapsamındaki önlemlerle gerçekleşmektedir. Ancak, bu amaç ve so- nuçlara ulaşmayı engelleyici gerçekler ve etkenler vardır . İlki, yuka- rıda kavram kısmında (III) belirtildiği gibi, iklim, çevre kavramındaki unsurlardan sadece birisi olup diğer unsurlarla, ayırdedilmesi güç bir etkileşim içindedir; dolayısıyla iklim değişikliğinin nedenleri ile genel- de çevre bozulmasının nedenlerini ve iklim değişikliği ile çevresel bo- zulmaları birbirinden ayırmak her durumda mümkün olmamaktadır. Böylece soruna salt bu açıdan yaklaşmak eksik, yetersiz, hatta yanlış ve yanıltıcı olabilecektir. İkincisi, Kyoto Protokolü sonrasında yapılan uluslararası iklim görüşmelerinde, devletlerin seragazı emisyonlarını azaltmak için, bu protokoldeki türde net bağlayıcı yükümlülükler üst- lenmelerinde anlaşılamamıştır. Bu durumda getirilen genel nitelikli “taahhütler” esas itibarıyla gönüllüğe dayanmaktadır. Bu gerçeğin en 116 Kuusipalo, s.640-641; Singh, s.63-64; Lyster- Burkett, s.9-10; Lyster, s.16.17. 117 Kuusipalo, s. 642.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1