Türkiye Barolar Birliği Dergisi 140.Sayı

208 Mahkeme Kararına Dayanmayan Ad ve Soyadı Değişiklikleri (Nüfus Hizmetleri Kanunu ... rini gerektiği gibi yönetemeyen kişilerin kendi istekleri üzerine veri- len ve kesinleşmiş olan kısıtlama kararlarının bulunması hâlinde, söz konusu kişilerin ad veya soyadı değişikliğine ilişkin dilekçeleri kabul edilip işleme alınacaktır. Genelgedeki bu hükümler nazara alındığında, yanıtsız kalan so- rulardan ilki, ad ve soyadı değişikliği taleplerine ilişkin düzenlemele- rin neden yalnızca MK’nın 407. ve 408. maddeleri uyarınca kısıtlanan kişilerle sınırlı tutulduğudur. Gerçekten, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Genelgesi, kısıtlı kişilerin başvuruları ile ilgili ola- rak yalnızca iki kısıtlama sebebini dikkate almış, bunlar dışındaki ne- denlerle kısıtlanmış olan kişilerin ad ve soyadı değişikliğine yönelik talepleri konusunda suskun kalmıştır. Oysa bilindiği gibi, kısıtlama se- bepleri yalnızca, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûmiyet ile ilgilinin talebinden ibaret değildir. Akıl hasta- lığı veya akıl zayıflığı (MK m. 405) ile savurganlık, alkol veya uyuştu- rucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya kötü yönetim (MK m. 406) gibi hâller de kısıtlama sebepleri arasında yer almaktadır. 24 Kana- atimizce Genelgenin, bu kısıtlama sebeplerini göz ardı etmiş olması, söz konusu nedenlerle, örneğin akıl zayıflığı veya uyuşturucu madde bağımlılığı sebebiyle kısıtlanmış olan bir kişinin nüfus müdürlüğü- ne başvurarak ad veya soyadı değişikliği talebinde bulunamayacağı şeklinde yorumlanamaz. Bir kimse hangi nedenle kısıtlanmış olursa olsun, kişiliğine sıkı sıkıya bağlı olan bu hakkı Kanun’da öngörülen koşullara riayet etmek şartıyla kullanabilir. Burada dikkate edilmesi gereken yegâne husus, ad ya da soyadı değişikliği talebinde bulunan kişinin ayırt etme gücüne sahip olmasıdır. 25 Konu ile ilgili olarak Genelgede tereddüt yaratan noktalardan bir diğeri ise, kısıtlı olan kişinin nüfus müdürlüğüne ad veya soyadı deği- şikliği talebinde bulunurken yasal temsilcisinin iznine ihtiyaç duyup duymayacağıdır. Nitekim Genelge’nin 5. maddesi, MK m. 407 hükmü 24 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet M. Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Ankara 2015, sh. 701-711; Mustafa Dural/Tufan Öğüz/Mustafa Alper Gümüş, Türk Özel Huku- ku, C. III, Aile Hukuku, İstanbul 2018, sh. 408-412; Turgut Akıntürk/Derya Ateş Karaman, Türk Medenî Hukuku, 2. C, Aile Hukuku, 15. Baskı, İstanbul 2013, sh. 482-487. Ayrıca bkz. Oğuzman/Seliçi/Oktay Özdemir, sh. 73-74; Serozan, sh. 432. 25 Bucher, sh. 181; Oğuzman/Seliçi/Oktay Özdemir, sh. 128.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1