Türkiye Barolar Birliği Dergisi 140.Sayı

21 TBB Dergisi 2019 (140) Semih Batur KAYA içe araçsal kurumlardır. Siyasetin kökeni de hukukun kökeni de devlet ve onun aklının eseridir. Türev olan siyaset ve hukuku amaca giden yolda işlevsel birer düşünce ve değerler bütünüdür. Bu yönüyle devlet aklı modern devletin oluşumunda ve kurumsallaşmasında bir zihni- yet başlangıcını ifade etmektedir. Sancar’ın da belirttiği gibi kabaca tasvir etmek gerekirse modern devlet, feodal parçalanmışlığın coğrafi ve siyasi merkezileşme yoluy- la aşılması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan modern devlet, iç ve dış egemenlikle donanmış territoryal egemenlik birliği olarak ta- nımlanabilir. Bu yapının ana rahmine düştüğü anı 15. Yüzyıla kadar götürmek olanaklı ise de, esas olgunlaşmaya başladığı dönemin 17. Yüzyıl olduğu söylenebilir. 39 Ortaçağ’ın siyasal sisteminin çözülmesi ve yerini modern devletin alması her açıdan köklü bir dönüşüm sü- reci olmuştur. Zira burada söz konusu olan, içerde yerel ve kesimsel iktidarları çökertecek, idarenin ve hukukunun birliğini, bütünlüğünü sağlayacak, şiddet araçlarını kesinleşmiş sınırlar içerisinde tekel altına alacak, dolayısıyla tüm tekellerin en önemlisi silah ya da şiddet teke- lini elinde tutacak, dini dünyevi alanın dışına çıkaracak, birbirleriyle mücadele halindeki toplumsal katmanları belirli sınırlar içinde tutacak ya da zorunlu görünüyorsa bu güçlerden birini imha edecek, dışa kar- şı koruyucu gümrükler meydana getirecek, sınırları koruyacak, yeni pazarlar fethedecek bir devin leviathan’ın doğuşudur. 40 Bu bakımdan devlet aklı doktrini bakımından merkezi soru şu- dur: “Şayet devlete bir yarar sağlayacağı umuluyorsa, hükümdar etik kurallardan ve yürürlükteki hukuktan sapabilir ya da açıkça haksızlık yapabilir mi?” İşte bu soruya olumlu cevap verilmesiyle devlet aklı doktrinin temeli atılmış olunur. Ancak burada “devletin bekası”nın sağlanmasının siyasal eylemin nihai amacı olması gerekir. Tarihsel açıdan bakıldığında, devlet aklına uygun siyasal eylemin ön koşulu- nu da, hükümdara, değişen iç ve dış şartlara göre serbestçe hareket etme imkân ve yeteneğini tanımak teşkil eder. Şüphesiz siyasal eylem, her dönemde olduğu gibi bu dönemde de içkin ve dışsal sınırlara tabi olmuştur. Fakat bu doktrin, “eylemin sınırları” konusunda da belir- leyici kararı verme yetkisini, bizzat eylemin aktörüne, yani tarihsel 39 Sancar, a.g.e., s. 16. 40 Sancar, a.g.e., s. 17.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1