Türkiye Barolar Birliği Dergisi 140.Sayı

278 Tıbbi Konsültasyon ve Kusurun Paylaştırılması Sorunu Çalışma konusu olan konsültasyon açısından değerlendirildiğinde, bir tıbbi müdahaleye katılan hekimlerin, tedavi sürecine katılan diğer meslektaşlarının kurallara uygun davrandıkları, teşhis ve tedavilerin- de ayıplı bir edim ifası gerçekleştirmediklerine ilişkin güvenle hareket edebilmeleridir. 115 Güven ilkesinin, dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlalini ve çerçevesini belirleme fonksiyonu vardır. 116 Müdavi hekimler ile kon- sültan hekimlerin uzmanlık alanları çoğunlukla birbirinden farklı olduğundan ve kendi uzmanlık alanında özerk müdahale yetkileri bulunduğundan ve hiyerarşik kademelenme açısından birbirlerine denk bulunduklarından; birbirlerini kontrol etmek yükümlülüğüne sahip olmayıp, birbirlerinin işlemlerine ve görüşlerine güvenle hare- ket edebilirler. 117 Örneğin cerrah ile anestezist birbirlerinin işlemle- rine güvenle hareket etmeleri halinde, birinin davranışından ortaya çıkan zarardan dolayı diğerinin tazminat sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. 118 Yine radyoloji uzmanınca çekilen filmlere ve düzen- lenen raporlara güvenen cerrah bunlardan dolayı sorumlu tutula- 115 Demir, s. 87; Hakeri, Kitap, s. 157. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 16.05.2000, E. 2009/9, K. 2000/110 “Diğer yandan birden çok kişinin faaliyetinin iştiraki söz ko- nusu olduğu durumlarda, taksir sorunu, başkalarının doğru biçimde davranaca- ğına güven ilkesi ile çözümlenmelidir. Böylece disiplinler arası bir ekip çalışma- sında, herkes diğerlerinin doğru hareket ettiğine güvenmek zorunda olduğundan, grupta çalışanlardan her biri sadece kendi faaliyet tipine ait meslek kurallarına uyulmasından sorumludur.” (Doğramacı, s. 104). 116 Doğramacı, s. 102. 117 Demir, s. 87. 118 Özlem (Yenerer) Çakmut, Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku Açısından İncelenmesi, İstanbul 2003, s. 254; Yıldız, s. 274. Hekim, teşhis veya tedavide kul- lanacağı, ilaç, kan veya diğer tıbbi malzemenin üretici veya hazırlayıcılarının be- lirttiği özelliklere sahip olduğuna güvenebilir. Ancak açık bir şekilde aksinin dü- şünülmesini gerektiren bir durum varsa bu güven korunmaz. Örneğin, kan ban- kasından gelen ve gerekli tüm kontrollerinin yapıldığı belirtilen kanın ameliyat sırasında hastaya verilmesi ve hastanın kandan geçen bir hastalıkla karşılaştığı durumlarda hekim bu sonuçtan sorumlu tutulmamalıdır (Yıldız, s. 277). Nitekim Yargıtay’ın 4. Hukuk Dairesinin, T. 23.10.2001, E. 2001/7908, K. 2001/10071 kara- rında da görüleceği üzere 1996 yılında Davacı M’ye sezeryan ameliyatı sırasında verilen AİDS virüsü taşıyan kanın nakledilmesi sonucu AİDS virüsünü alması ve yapılan operasyonda doğan çocuk R’nin de aynı hastalığa yakalanması sebebiyle operasyonu yapan hekim aleyhine değil, kanın alındığı Kızılay Genel Müdürlü- ğü aleyhine dava açıldığı uygulamada görülmektedir (www.sinerjimevzuat.com, Erişim Tarihi: 02.04.2018). Buna karşılık, hekim ve hemşireler, eczacı tarafından verilen ilacın hekim tarafından yazılmış reçeteye uygun olup olmadığını denetle- mekle yükümlüdürler.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1