Türkiye Barolar Birliği Dergisi 140.Sayı
283 TBB Dergisi 2019 (140) Yakup KORKMAZ ise hasta ile hekim arasında bir sözleşme ilişkisinden bahsedilemez. 133 torun yanlış teşhis ve tedavi sonucu ölüme sebebiyet vermesi nedeniyle tazminat talebine ilişkindir. Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulu’nun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A.’nın, davacının annesi olan S.’nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlar- da davacının bir kusurundan söz edilmemektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekâlet aktinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup, en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre, zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken, maddi zarar hesabın- da kusur oranına göre indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır.” (Çelik, s. 22). 133 Kamu hastanelerinde görevli hekim ve yardımcı kişiler kamu görevlisidirler. Bir kamu hastanesine başvuran hasta ile hastane yönetimi ve personel arasında özel hukuk anlamında herhangi bir sözleşme ilişkisi (hastaneye kabul sözleşmesi) ku- rulmamaktadır. Başka bir ifadeyle kamu hastanesine başvurmak ya da giriş yap- makla hasta ile idare arasında kamu hukukuna özgü statüter bir kamu hizmeti ilişki kurulmaktadır. Hasta kamu hizmetinden yararlanan kişi durumundadır. Bu nedenle, kamusal sağlık hizmetlerinin bir kamu görevlisi (devlet personeli) ko- numundaki hekimler aracılığıyla sunulması sonucunda hastanın uğramış olduğu zararlardan dolayı bir yandan, idarenin idarî hizmet kusuru; diğer yandan da he- kimin, duruma göre görev ve/veya kişisel kusuru nedeniyle tazmin sorumluluğu ortaya çıkabilir. Hasta, kamu hastanesindeki tedavisi sırasında bir zarar görürse, somut olayın özelliklerine göre devlete veya ilgili kamu tüzel kişisine karşı dava açabilir. Anayasa m. 129/V’da, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla, ancak idare aleyhine açılabileceği düzenlenmiştir. Benzer bir hüküm de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer al- maktadır. Bkz. Demir, Sorumluluk, s. 230; Çelik, s. 34. Yarg. 4.HD, T. 01.06.2016, E. 2015/6730, K. 2016/7292 “Davacı, davalı doktor tarafından, belindeki eğrili- ğin düzeltilmesi amacıyla ameliyat edilen dava dışı ....’ın ameliyat nedeniyle felç ve %100 malul olduğunu, bu sebeple mağdur tarafından idare mahkemesinde açılan maddi ve manevi tazminat davası sonucu davacı tarafından mağdura taz- minat ödendiği belirterek, kusuruyla mağdurun maluliyetine neden olan dava- lıdan ödenen bedelin rucuan tahsilini talep etmiştir… Mahkemece, dosyadaki tüm belge ve bilgiler değerlendirilerek davalı doktorun kusur düzeyinin tespit ettirilerek; davalının kusuru oranında sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken; kusur belirlemesi yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi doğru görül- memiş; hükmün, bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (www.sinerjimevzuat.com. tr, Erişim Tarihi: 03.05.2018). Diğer yandan tedavinin zararlı sonucundan, kamu görevlisi hekimin veya diğer sağlık personelinin haksız fiil niteliğinde görevden ayrılabilir kişisel kusurları varsa, haklarında adli yargıda ve doğrudan kendisine karşı dava açılabilir. Yarg. HGK, T. 26.09.2001, E. 2001/4-595, K. 2001/643 sayılı kararında, hekimin eyleminin görevinden ayrılabilir salt kişisel kusura dayanma- sı halinde, kişisel sorumluluğu sebebiyle doğrudan kendisine karşı bir tazminat davası açılabileceğini bildirmektedir (www.sinerjimevzuat.com.tr , Erişim Tarihi:
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1