Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı

106 Modern Devlet ve Uyuşturucu ABD Örneği Üzerinden Bir İnceleme söz edilebilir. Bu disiplinlerde yaşanacak böylesi bir kuramsal deprem yalnızca ilgili disiplinleri değil, interdisipliner bir bakış açısıyla huku- kun ve siyaset biliminin diğer alanlarını, insan hakları anlayışımızı, sosyolojiden antropolojiye değin birçok disiplini de derinden etkileye- cektir. Bu bağlamda hakim liberal devlet teorilerinde belirtilen para- digma değişimine olan ihtiyaç da, makalemizin inceleme konusu çer- çevesinde, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır görüşündeyim. Uyuşturucu ve modern devlet ilişkisini ABD’de yirminci yüzyıl ba- şında ortaya çıkan güvenlikçi tıbbi-cezai rejim özelinde incelerken yine Foucault’un biyopolitika ve yönetimsellik kavramlarından yararlana- cağım. Bu kavramların modern devleti anlamak için en uygun kavram- lar olduğu iddiasında değilim. Ancak mevcut liberal devlet paradigma- sının günümüz modern devletini açıklama gücünün oldukça yetersiz olduğunu da bize, uyuşturucu fenomeni özelinde, gösterebilecek iki kavramın biyopolitika ve yönetimsellik olduğunu düşünüyorum. A-Modern Devlet Geç modern zamanlarda hukuka ait herhangi bir sorun alanını incelemek birçok anlamda araştırmacıyı modern devlet dediğimiz ka- musal ve toplumsal gerçeklikle karşı karşıya bırakmaktadır. Bir başka deyişle, sadece hukuki sorunları değil, günümüzde kamu tüzel kişi- liklerinden özel hayata, kamusal mekânlardan aileye değin karşımıza ve kuramların birikmesi (accumulation) ile gerçekleşen bir fenomen olduğundan hareket etmektedir. Kuhn, bilim tarihinde meydana gelen bu kavramsal devamlı- lığın bilimsel devrimlerle kesildiğini ileri sürmektedir. Buna göre, mevcut bilimsel paradigma devam ederken bu paradigma içerisinde o paradigmanın esaslarına deyim yerinde ise kafa tutan anomaliler (aykırılıklar) ortaya çıkmaya başlar. Bu anomaliler zamanla öyle bir noktaya ulaşır ki mevcut bilimsel paradigma bunlara cevap veremez hale gelir. Bu durum belirtilen anomalilere cevap verebilen yeni bir bilimsel paradigmanın doğuşunu da beraberinde getirir. Yeni bilimsel para- digma oyunun kurallarını değiştirir, yeni bir araştırma metodu benimser ve eski bilimsel bilgilere ilişkin yeni sorular sormaya başlar. Örneğin Kuhn astronomide dünya merkezli Batlamyus (Ptolemaios) sisteminden Güneş merkezli Kopernik sistemine geçişi bu anlamda bir bilimsel devrim ve yeni bir paradigmaya geçişe örnek olarak göstermiştir. ( Bkz. Thomas Kuhn, The Structure of Scientific Revo- lutions, University of Chicago Press, Chicago IL, 1962). Kuhn bu yaklaşımı doğa bilimleri için öngörmüş olsa da, bugün birçok sosyal bilimci aynı bakış açısının sosyal bilimler için de geçerli olduğunu ileri sürmektedir. (Bu konuda bkz. Barry Barnes, T. S. Kuhn and Social Sciences , Columbia University Press, New York NY, 1982, 135 s.).

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1