Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı
137 TBB Dergisi 2019 (141) Sezgin Seymen ÇEBİ B- Uyuşturucuya İlişkin Kamusal ve Kurumsal Söylemin İnşası Harrison Yasası sonrası bağımlılığa ilişkin demografi ve bağım- lılara yönelik bakış ve davranış da değişime uğradı. Esasen Harrison Yasası öncesinde dahi tıbbi bağımlılar azalmaya ve onların yerini yeni tip bir bağımlı türü almaya başlamıştı. Yeni bağımlılar kentlerin varoş mahallerinde yaşayan ve uyuşturucuyu tıbbi gerekçelerle değil, zevk ve heyecan için alan genç erkeklerdi. Bağımlılığın psikiyatrik yönden açıklanmasının yaygınlaşmasıyla birlikte uyuşturucu ve uyuşturucu bağımlılığı sosyal düzensizlikle ilişkilendirilmeye başlandı. Bu nokta- da bağımlı iki yönden ‘tehdit’ haline geldi. İlk olarak, bağımlı sosyal rollere uyumu reddeden psikonerotik açıkları olan bir kişilik türü ola- rak görülmeye başlandı. İkinci olarak ise, bağımlı hale geldikten sonra kişinin tüm ahlaki erdemlerini kaybettiği ve medeni ve insani bir ça- bayla ulaşılması çok zor bir aşamaya geçtiği düşünülmeye başlandı. 93 Yine Harrison Yasası sonrası uyuşturucu üzerinde oluşan kamusal söylem uyuşturucuyu ahlaki, ekonomik ve epidemiyolojik yönlerden toplum için bir tehdit olarak görmeye başlamıştı. Buna göre, uyuştu- rucu bağımlılığı insanı köleleştirmekte ve aynı anda toplumun ahlaki çerçevesini de çökertmekteydi. New York Şehri Narkotik Kontrol Ma- sasında komiser yardımcısı Sarah Graham Mulhall 1920’lerde afyon için şunları ifade etmiştir: “Afyon insan ruhunu dönüştürür; insan iradesini bozar; insan zihnini bulanıklaştırır; insanı enkaz haline ge- tirir. Bağımlı iradi bir varlık olmaktan çıkar; o bir köle, bir araç, kendi zayıflığının bir kurbanı ve toplum için bir tehdit haline gelir.” O döne- min bazı yazarları da uyuşturucu sorununun devlet hazinesine büyük bir yük getirdiğini ve bunun da kaçınılmaz olarak vergi mükellefleri için yük teşkil ettiğini iddia etmekteydi. Yine aynı dönemde, narkotik kullanımını bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık olarak nitelendirmek su- retiyle, bağımlıların toplumdan ayrılması ve izole edilmesi gerektiğini savunanlar bulunuyordu. Bağımlılar açısından geliştirilen bu krimina- lize edici, hatta şeytanlaştırıcı söylem bu işin ağırlıklı olarak polisiye yöntemlerle çözülmesi gereğinin savunulmasına kadar vardı. 94 93 Caroline Jean Acker, “From all purpose anodyne to marker of deviance: physcians’s attidue towards opiates in the US from 1890 to 1940” in Drugs and Narcotics in History, Roy Porter and Mikulas Teich (eds.), Cambridge University Press NY, 1995, s. 123. 94 Ghatak “The Opium Wars”, s.46.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1