Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı
145 TBB Dergisi 2019 (141) Sezgin Seymen ÇEBİ Esasen 1920’li yıllarda ABD’de bu hususta bir tane değil iki tane yasaklama söz konusu idi: Alkol ve uyuşturucu yasağı. Bu yasaklar birçok yönden benzerdi. Her iki yasak da bu maddelerin birey ve top- lum yapısı üzerindeki zararlı etkilerini önlemek için reform çabaları- nın ürünüydü. Sonuçta ikisi de başarısız oldu ve bu alanlarda suçlula- rın beslendiği büyük ve reklamı iyi yapılan karaborsalar oluştu. Peki, neden halk alkol yasağından desteğini çekmesine rağmen uyuşturucu yasağından desteğini çekmedi, hatta bu desteği arttırdı? Ekonomik ve politik değerlendirmeler dışında bunun en önemli nedenlerinden biri- si alkolün uyuşturucuya oranla çok daha geniş bir halk tarafından ve sınıf farkı gözetilmeksizin tüketiliyor olması olabilir. 1930’lar itibariy- le ise uyuşturucu bağımlılığı küçük ve ‘suça eğilimli’ bir alt kültürle ilişkilendiriliyordu. Bu nedenle, Porter’ın desteklediği Narkotik Çiftlik Yasası uyuşturucuya ilişkin gözetimi Hazine Departmanı Yasaklama Bölümü eliyle sürdürmek yerine yeni bir Narkotik Bürosu oluşturu- yordu. Stephen G. Porter uyuşturucu yasağını alkol yasağından ayır- ma konusunda tümüyle ikna olduklarını, çünkü ikisi arasında ilişki olmadığını söylüyordu. Alkol yasağı tartışmalıydı; ancak uyuşturucu yasağı konusunda tartışma yoktu. 112 Hükümetin bakım ve tedavi kar- şıtı politikasını eleştirenler ise bağımlıların suç işlemesinin sebebinin yasaklayıcı yasalar olduğunu savunuyorlardı. 113 1940’lar itibariyle uyuşturucu bağımlısı popülasyon gözle görülür bir niteliksel değişikliğe uğramıştı. Artık söz konusu olanlar gizli, mor- fin bağımlısı kadınlar değil, dolandırıcı, damardan uyuşturucu alan er- kek keşler (junkies) idi. Buna karşın tıbbi bağımlılık az da olsa devam ediyordu. Tıbbi olmayan uyuşturucu bağımlılarına ilişkin yargılar ise çok ağırdı. Bu kişiler psikopat ya da diğer kişilik bozukluklarıyla iliş- kilendiriliyordu. Yine bu bağımlılar yasal uyuşturucu alımından men edilmişlerdi ve kendi istemleri dışında hapishanelere ya da yarı cezai nitelikteki tedavi merkezlerine kapatılıyorlardı. Uyuşturucuya ilişkin daha toleranslı yaklaşımlar ondokuzuncu ve erken yirminci yüzyıl ba- şında kalmıştı. Bağımlı popülasyonunun niteliği değiştikçe bu tolerans da ortadan kalkmıştı. Hükümetin bakım ve tedavi karşıtı politikaları zaten sorunlu olan vaziyeti daha da kötüleştiriyordu. Artık suç eylem- 112 D. Courttwright, Dark Paradise, s. 140-141. 113 Ibid s. 141.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1