Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı

25 TBB Dergisi 2019 (141) Berke ÖZENÇ laiklik ilkesinin yer aldığı bir anayasal düzende, dinin, AYM’nin ifa- desiyle “vatandaşın özelliği” olarak kabul edilmesi ayrıca sorunludur. AYM bu kararında, bireyin özelliklerinin devlet tarafından saptan- ması ihtiyacını “ekonomik, siyasal ve sosyal gereklere” dayandırmış- tır. Laik bir hukuki düzende, bireylerin dini aidiyetlerinin kayıt altına alınmasının “ekonomik” bir gerekçesi olamayacağı gibi, bu bilgilerin “siyasal” bir amaç doğrultusunda kullanılması gerek laiklik ilkesiyle, gerekse insan haklarına saygılı bir demokratik devlet olma vaadiyle bağdaşmaz. Hatta dini aidiyete dair bilgilerin siyasi amaçlarla kulla- nılması ancak totaliter rejimlerde görülebilecek bir uygulama teşkil eder. 41 Bu durumda geriye sosyal gereksinimler kalmaktadır. Her ne kadar AYM, sosyal gereksinimlerden ne kast ettiğini kararında açıkça ortaya koymuş olmasa da, bu noktada devletin ibadet ya da mezar- lık yerlerini belirlemek için bireylerin dini aidiyetlerine dair bilgileri toplaması, meşru amaçlar olarak kabul edilebilir. Bu amaçlar, devletin inanç özgürlüğünden kaynaklanan pozitif yükümlülükleri kapsamın- da değerlendirilebilir. Fakat Anayasa’nın koruduğu değer yalnızca bu tür pozitif yükümlülükler değildir. Bireylerin dini aidiyetlerini açık- lamak zorunda bırakılmaları, inancını açıklamama hakkına bir mü- dahale teşkil eder. Dolayısıyla inanç özgürlüğünden kaynaklanan bu pozitif ve negatif yükümlülük arasında bir tartım yapılması zorunlu hale gelir. Bu tartım açısından önem taşıyan husus, inancını açıklama- ma hakkının olağan ve olağanüstü hal rejimleri açısından dokunul- maz nitelikte bir çekirdek hak olarak düzenlenmiş olmasıdır. Hakkın bu mutlak niteliği karşısında bireyleri inancını açıklamaya zorlamak, inanç özgürlüğüne dair pozitif yükümlülüklere atıfla meşru hale geti- rilemez. İnancını açıklamama hakkının, hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları olduğu kabul edilse dahi, 42 ulaşılan bu sonuç değişmez. Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen sınırlandırma rejimi açısından inancını açıklamama hakkına yapılacak bir müdahalenin ölçülü olması gerekir. AYM’nin varsayımından hareket edilirse, inancını açıklama- ma hakkına yapılan müdahalenin meşru amacı bireylerin inanç konu- 41 Richard Steigman-Gall, “Din ve Kiliseler”, Hitler Almanyası, 1933-1945 , (çev. İdem Erman), ed. Jane Caplan, İnkilap, 2017, s. 135-154. 42 Temel hak ve özgürlüklerin içkin ya da objektif sınırlarına tartışmalar için bkz. Kemal Gözler, İnsan Hakları Hukuku, Ekin, 2017, s. 213-220.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1