Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı

27 TBB Dergisi 2019 (141) Berke ÖZENÇ me yapmak zorunlu hale gelir. Fakat toplumun dini gereksinimle- rine yönelik sosyal politikaları etkin bir şekilde gerçekleştirmek için bireyleri inancını açıklamaya zorlamak, orantılı bir müdahale olarak değerlendirilemez. Müdahale edilen inancını açıklamama hakkı, bire- yin mahrem ve özel nitelikteki kanaat ve görüşlerini dış müdahale ve baskılardan korumayı hedefler. Öte yandan özellikle azınlık inanç ve görüşlerine sahip bireyler açısından inancın dışa vurulması, ayrımcılık riskini beraberinde getirir. Dolayısıyla bireyleri inancını açıklamaya zorlamak, inanç özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale teşkil eder. Hakka yönelik müdahalenin bu ağır niteliği karşısında, toplumun dini gereksinimlerine yönelik sosyal politikaları gerçekleştirebilmek için farklı araçların kullanılabilmesi olasılığı nedeniyle, inanç özgürlüğüne yönelik müdahale orantısız hale gelir. Bu noktada İHAM’ın, Sinan Işık kararında sadece demografik bilgi toplama amacıyla da olsa bireyleri inançlarını açıklamaya zorlamanın İHAS çerçevesinde meşru kabul edilemeyeceğine dair saptaması 44 da anımsanmalıdır. Ayrıca Türkiye’deki uygulamada, bireyin dininin, sa- dece demografik bir bilgi olarak nüfus sistemine kayıt edilmediğini de belirtmek gerekir. Bu kayıtlara göre düzenlenen nüfus cüzdanları ara- cılığıyla birey, toplumsal yaşamda pek çok kez, özellikle de devlet oto- riteleriyle olan ilişkilerinde, inancını açıklamak zorunda kalmaktadır. Diğer yandan AYM, nüfusun çoğunluğunun Sünni-Müslüman ol- duğu kabul edilen Türkiye’de, farklı inançlara sahip yurttaşların nüfus cüzdanı aracılığıyla inancını açıklamak zorunda kalmalarının neden olabileceği ayrımcılık riskini dikkate almamıştır. AYM’ye göre, ayrım- cılık yasağı açısından önem taşıyan husus “lâiklik ilkesine aykırı olarak kişinin dini ile ilgili bilginin, belirli bir dine mensup olanlardan soru- lup da, diğer bir dine mensup olanlardan sorulmayarak ayrım yapıl- mamasıdır. Bu kural herkes için geçerlidir, dolayısıyla da geneldir.” 45 Görüldüğü gibi AYM, ayrımcılığa maruz kalma riski bakımından her- kesin eşit düzeyde tehdit altında olmasını, yasa önünde eşitlik ilkesine uyum açısından yeterli bulmuştur. Oysa yasa önünde eşitlik ilkesi her şeyden önce ayrımcılık riskini ortadan kaldıracak düzenlemelerin yü- rürlüğe konmasını gerektirir. Öte yandan genel nitelikteki bu düzen- 44 İHAM, Sinan Işık v. Türkiye, No. 21924/05, 2 Şubat 2010, § 44. 45 AYM, E: 1995/17, K: 1995/16, 21.6.1995, s. 547

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1