Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı

32 İnancını Açıklamama Hakkı Açısından Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartlarındaki Din Hanesi çerçevesinde meşru olması, sistematik bir yorumda dikkate alınma- sı gereken diğer öğeler olarak öne çıkar. Bu bağlamda ilk olarak, 24. maddede devletin pozitif yükümlülüğü olarak sadece din eğitimine dair bir “gözetim ve denetim”den söz edildiği vurgulanmalıdır. Bu yükümlülükten, öncelikli olarak din eğitiminin devlet eliyle sağlanma- sı ve bu eğitim sisteminde de belirli bir dine ayrıcalık tanınmasına dair bir ödevi, lafzi bir yorumla dahi türetmek olanaklı değildir. Aksine sis- tematik bir yoruma göre söz konusu gözetim ve denetim yükümlülü- ğü, tüm inanç sahiplerinin özgürlüklerine eşitlik temelinde saygılı ve çoğulcu bir eğitim sisteminin, devlet ya da özel kurumlar aracılığıyla yürütülmesini gerektirir. Bu değerlendirme AYM’nin kararında yer verdiği ve yukarıdaki alıntıda aktarılan pek çok ilkeyle de uyumludur. Bu ilkeleri kullanarak formüle etmek gerekirse; örneğin sadece belirli bir inanç doğrultusunda verilmesi öngörülen iki seçimlik dersin idari otoriteler tarafından hazır- lanan müfredatta zorunlu olarak yer alması karşısında “dini konular- daki bireysel tercihler[in] ve bunların şekillendirdiği yaşam tarzı[nın] devletin müdahalesi dı şında ancak, koruması altında” olduğu ya da devle- tin “din ve inançlar karşısında eşit mesafede dur”duğu ileri sürülebilir mi? Ya da bu derslerin zorunlu niteliği karşısında farklı inançlara sahip “bireylerin dini inançlarını barış içerisinde serbestçe öğrenebilecekle- ri ve yaşayabilecekleri bir hukuki düzeni[n] tesis edil”diği söylenebi- lir mi? 57 AYM’nin, tam da bu tespitlerinin gereği olarak, dava konusu düzenlemenin, dini konulardaki bireysel tercihlere bir müdahale oluş- turduğunu, bu niteliğiyle bireylerin inançlarını serbestçe öğrenmelerini engellediğini ve ayrımcılık yasağını ihlal ettiğini saptaması beklenirdi. Nitekim uygulamada da söz konusu derslerin, pek çok farklı inanç sa- hibi için, zorunlu bir din dersine dönüşerek, inanç özgürlüğünü ihlal eden bir niteli ğe sahip olduğu gözlemlenmektedir . 58 57 Laiklik ilkesi açısından da şu soru akla gelmektedir: “Resmî bir dine sahip ol- mayan” laik bir devlette, İslam dininin peygamberi, kanunda yer alan bir ifade aracılığıyla yasama, yürütme ve yargı organları tarafından peygamberimiz olarak nitelendirilebilir mi? Konuya dair ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. O. Serkan Gülfidan, “Anayasa Mahkemesi’nin E. 2012/65, K. 2012/128 Sayı ve 20.09.2012 Tarihli Kararı (R.G. Tarih-Sayı: 18.04.2013-28622) Üzerine Kısa Bir Not/Anayasa Mahkemesi’nin Peygamberi ve Ayrımcılık Hususunda Yeni Bir Adım”, Anayasa Hukuku Dergisi, C. 2, S. 3, s. 188-193. 58 Özge Genç, Demet Taşkan, Ulaş Tol, Mine Yıldırım, Eğitimde Çoğulculuk ve İnanç Özgürlüğü: Yetişkinlerin ve Çocukların Gözünden Okullarda Din Dersleri

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1