Türkiye Barolar Birliği Dergisi 141.Sayı
446 Arsa Sahibinin Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinden Dönmesinin Yükleniciden Arsa Payı aynı zamanda arsa malikinden olan alacağını da üçüncü kişiye devret- miş olmaktadır. Bu nedenle arsa malikinin sözleşmeden dönmesi üze- rine üçüncü kişinin, alacağın devri hükümlerine göre, ödemiş olduğu bedeli, arsa üzerine inşa edilen yapı için harcanan emek ve malzeme- nin iadesi kapsamında talep edebilmesi mümkündür. Bununla beraber yine de en ideal olan sözleşmeden dönme sonrası ortaya çıkan iade durumunun sonuçlarının kanun koyucu tarafından düzenlenmesi ve öğretide ileri sürülen görüşlerden birinin kanunda açıkça benimsenmesidir. Çalışmada gerekçeleri ile belirttiğimiz üzere, bize göre bu hususta Roma Hukuku’na dayalı Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medenî Kanunu’ndaki temel prensiplere en uygun düşen ve bu nedenle benimsenmesi gereken görüş kanunî borç ilişkisi görüşüdür. Böylelikle çalışma konumuz özelinde, geçerli olarak kurulmuş sözleş- meye dayanılarak yapılan tasarruf işlemi sonucunda yaratılan görü- nüme güvenip, gerçek malikten (yükleniciden) aynî hak iktisap eden alıcı-üçüncü kişilerin menfaatleri de daha iyi korunacaktır. SONUÇ Çalışma çerçevesinde arsa malikinin arsa payı karşılığı inşaat söz- leşmesinden dönmesinin yükleniciden arsa payı satın alan üçüncü ki- şilere etkisi hususunda şu tespitlere varılmıştır: I. Konuya ilişkin Yargıtay’ın yerleşik kararları, inşaat tamam- lanmadan yükleniciye yapılmış olan bu devirlerin “avans” niteliğinde olduğu, yüklenicinin bu arsa paylarının mülkiyetini edinemeyeceği, sözleşmeden dönülmesi hâlinde bu tapuların iadesinin aynî hakka dayalı olarak her zaman istenebileceği ve ayrıca alıcı-üçüncü kişilerin iyiniyetli kabul edilemeyeceği yönündedir. Bu hususa ilişkin önüne gelen somut olayda Anayasa Mahkemesi, söz konusu yargı uygulama- sının alıcı-üçüncü kişiler bakımından mülkiyet hakkı ihlâli niteliğinde olmadığı şeklinde karar vermiştir. II. Yargıtay’ın bu yerleşik uygulaması ve Anayasa Mahkemesi kararı ile varılan sonuçlar, alıcı-üçüncü kişiler bakımından elverişsiz olup, Roma Hukuku’ndan gelen temel ilkelere dayalı Türk Medenî Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümlerine ters düşmektedir. Yargıtay’ın söz konusu görüşünde değişikliğe gidilmesi gerekmekte- dir. Bu hususta çalışmada şu gerekçeler ortaya konmuştur:
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1