Türkiye Barolar Birliği Dergisi 143.Sayı
46 Anayasa Mahkemesi Kararlarına Göre Makul Sürede Yargılanma Hakkı - Sürenin Aşılması ... Adil yargılanma hakkı, yargı süresince haklarının ihlal edildiğini savunan kişilerin, varsa ihlallerinin giderilmesi ile ilgili olarak yetki- li makamlara başvurusunu içermektedir. Bu kavramda kişinin hem makul sürede yargılanması hem de adil olarak yargılanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla yapılan yargılamanın makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği, adil yargılanma hakkı için oldukça önemlidir. Yargılama süresince adil yargılanma hakkının ihlal edildi- ğini savunan kişiler, gerçekten böyle bir ihlal varsa, haklarının temini- ne yönelik yetkili makamlara başvurabileceklerdir. Yargıya başvuran kişinin yargılamanın makul süre içinde sonuca varmadığı iddiası, adil yargılanma hakkı kapsamında ele alınacak olan oldukça önemli bir alt unsurdur. AYM’in makul süreye ilişkin kararları, ceza davaları ve hukuk da- vaları olarak ayrı başlıklar halinde incelenmiştir. Gerek ceza davaların- da ve gerekse hukuk davalarında AYM’in, hukuki olayın çözümünde güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşı- laşılacak engeller, taraf sayısı, başvurucunun tutum ve davranışlarını gibi ölçütleri göz önünde bulundurduğunu söyleyebiliriz. Bu ölçütler genellikle AİHM’in de makul süreye ilişkin kararlarında başvurduğu ölçütlere paraleldir. Ceza davaları bakımından yaptığımız incelemede en çok dikkati- mizi çeken karar, Anayasamızda bireysel başvurunun anayasal sınırı olarak yer alan “AİHS kapsamında” sözcüğünün yanlış ve dar yorum- lanması, adil yargılanma açısından yurttaşa daha geniş hak tanıyan anayasa kuralı yerine AİHS’in daha dar koruma alanı sağlayan dü- zenlemesine dayanılarak başvurunun konu bakımından reddedilmiş olmasıdır. Oysa bizzat AİHS’in 53. maddesi böyle bir yoruma izin ver- memektedir. Hukuk davalarında yargılamanın hızlı bir şekilde ilerlemesini sağ- layan özel usul hükümlerinin AYM tarafından yeterince gözetilmemiş olması, dikkati çekmektedir. Nihai karar verilirken bahse konu ölçüt- lerin, her dava için farklı sonuçlar doğurması doğaldır. Bununla birlik- te Mahkeme kimi kararlarında anılan ölçütleri vurgulamakla birlikte, -belki iş yükünün fazlalığından- ölçütlerin somut olaya uyarlanmasın- da yetersiz kalmakta, “ benzer kararlar ” a gönderme yapılmakla yeti- nilmektedir. Bu tür kararlarda ölçütlerin nasıl somutlaştığını anlamak mümkün olamamaktadır.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1