Türkiye Barolar Birliği Dergisi 144.Sayı

202 İflâsta Sıra Cetveline İtiraz Davası (İflâsta Kayıt Kabul Davası) edemez. 97 Ancak rehin alacaklısı aynı zamanda bir iflâs alacaklısı oldu- ğu için sıra cetveline itiraz davası açabilir. Müflisin sıra cetveline itiraz davası açma hakkı bulunmamaktadır. 98 Sıra cetveline itiraz davasında yetkili ve görevli mahkeme, müflisin iflâsına karar veren yerdeki tica- ret mahkemesidir (İİK m. 235/1, c. 1). Sıra cetveline itiraz davası, sıra cetvelinin ilânından itibaren 15 gün içerisinde açılır (İİK m. 235/1, c. 1). Sıra cetveline itiraz davasında basit yargılama usulü uygulanır (İİK m. 235/3, c. 2). Yargılama neticesinde verilen karar maddî anlamda kesin hüküm niteliğindedir. İflâsta kayıt kabul davası ile sıra cetveline itiraz davası yetki, gö- rev, yargılamada uygulanacak yargılama usulü, dava açma süresi ve yargılamanın sonunda verilecek kararın niteliği açısından benzerlik göstermektedir. Ancak, iflâsta kayıt kabul davası başlı başına eda nite- liğinde bir alacak davasıyken; kayıt terkini mahiyetindeki sıra cetveli- ne itiraz davası çoğunlukla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 19’da düzenlenen muvazaa davası niteliğindedir. 99 Çünkü sıra cetveline iti- 97 Kuru, s. 3235; Altay, s. 1422; Kuru, El Kitabı, s. 1330. 98 Kuru, İflâs, s. 308. 99 Y.23.HD., 02.05.2016, E. 2015/5450, K. 2016/2833; “Dava, muvazaa nedeniyle sıra cetvelinin iptali istemine ilişkindir. Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muva- zaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. madde- si uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetve- line itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı deliller- le kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler ve çekler ancak tarafları ve onların cüz’i ve külli halefleri yönünden delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelik- te bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakati bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık be- yanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu ara- sındaki hukukî ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendiril- mesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.”; Y.23.HD., 20.03.2017, E. 2015/6696,

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1