Türkiye Barolar Birliği Dergisi 145.Sayı

155 TBB Dergisi 2019 (145) Nabi ÖZALP Koruma tedbirleri nedeniyle dava açma süresi olarak öngörülen 3 ay ve 1 yıllık süreler çok kısa olup, hak yoksunluklarına neden olabil- mektedir. Dava açma süresinin, 1 ve 5 yıllık süreler olarak düzenlen- mesi isabetli olacaktır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141/2. maddesinde tazminat hakkının ilgiye bildirilmesi zorunluluğu, sadece 141/1. madenin (e) ve (f) bentlerinde yer alan tazminat nedenleri için öngörülmesi, diğer haller için bu zorunluluğun bulunmaması yerinde olmamıştır. Zira Anayasa’nın 40/2. maddesine göre, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zo- rundadır”. Devlet kavramının, ‘idarenin’ yanı sıra, ayrı bir erk olarak ‘yargı’ organını da kapsadığı ve Anayasa hükümlerinin, idare ma- kamlarıyla birlikte yargı yerlerini de bağlayan kurallar olduğu dikkate alındığında, Anayasa’nın söz konusu emredici hükmü gereği tüm taz- minat nedenleri için bu bildirimin yapılması gerekmektedir. Anayasa’nın 19 ve CMK’nın 142/6. maddesine göre, koruma ted- birine maruz kalanların uğradığı zarar tazminat hukukunun genel prensiplerine göre belirlenecektir. Avukatların çoğu zaman Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin üzerinde vekâlet ücreti aldıklarından dola- yı serbest meslek makbuzu ve yazılı ücret sözleşmesi ile kanıtlanma- sı durumunda, Asgari Ücret Tarifesi’nin üzerinde makul bir miktara hükmedilmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle soruşturma ve kovuşturma aşamasında, özel müdafiye, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi üzerin- de ödenen makul düzeydeki akdi vekâlet ücretinin maddi tazminat kapsamında ödenmesi gerekir. Keza uygulanan koruma tedbirleri ne- deniyle yapılan diğer her türlü harcamaların da (Cezaevinde yapılan masraflar vb.) maddi tazminat kapsamında ödenmelidir. Uygulamada özgürlüğü sınırlandıran koruma tedbirlerine maruz kalan kişiler hakkında çok düşük miktarda manevi tazminata hükme- dilmektedir. Özgürlüğün kısıtlanması bedelinin parasal olarak karşı- lanması mümkün olmamakla birlikte, tedbire maruz kalan kişiyi tat- min edecek ve hiç olmazsa üzüntüsünü hafifletecek miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu hususta Anayasa Mahkemesi’nin son kararlarında tayin edilen alınan tazminat miktarları makul ve hak- kaniyete uygun olup, derece mahkemeleri tarafından ölçü olarak alı- nabilir.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1