Türkiye Barolar Birliği Dergisi 145.Sayı

56 2017 Tarihli Anayasa Değişikliği Sonrasında Yasama - Yürütme İlişkileri çoğunluğun içinden çıkan Başbakan’ın) farklı dünya görüşlerine sahip olmaları durumunda, bu organlar arasında çeşitli sürtüşmeler yaşan- ması kaçınılmaz görülürken; geçmişte farklı dönemlerde yaşanan ge- rilimler de, 1982 Anayasası’nı eleştirenler tarafından büyük ölçüde bu “kimyası bozulmuş” parlamenter sistemle ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda, 2007 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Nec- det Sezer’in görev süresinin bitiminin ardından ortaya çıkan anayasal krizse, hükümet sistemi tartışmalarını bambaşka bir boyuta taşımış oldu. Zira bu tarihte yapılan halkoylamasında kabul edilen anayasa değişikliğiyle, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilme- si usulü benimsendi. Böylece, zaten saf parlamenter sistemlerle kar- şılaştırıldığında oldukça fazla yetkilere sahip olan Cumhurbaşkanı, sandığın getirdiği popüler meşruiyet sayesinde daha da güçlendi. 3 Bu sistem, TBMM tarafından seçilen son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin bitmesinin ardından, 2014 yılında Recep Tay- yip Erdoğan’ın halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, fiiliyatta da yürürlüğe girmiş oldu. 2014 yılıyla başlayan süreçte, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) Türkiye’deki diğer partiler gibi “disiplinli” bir parti ol- ması ve Cumhurbaşkanı’nın kurucusu ve mensubu olduğu partinin TBMM’deki çoğunluğu da elinde tutmakta oluşu gibi faktörlerin et- kisiyle, geçmişte yaşanan türden yürütme-içi krizlerin ortaya çıkma- yacağı düşünülüyordu. Buna karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dö- 3 Doktrinde kimi yazarlar, bu yeni şekliyle Türkiye’de geçerli olan hükümet sistemi ile 1958 Fransız Anayasası’nın öngördüğü hükümet sistemi arasında belirleyici bir fark kalmadığını (Hasan Tunç, Faruk Bilir ve Bülent Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, Berikan Yayınevi, Ankara 2011, s. 266) ve hükümet sisteminin klâsik parlamenter olmaktan çıkarak yarı başkanlık sistemine benzer özellikler kazan- dığını (Şükrü Karatepe, Anayasa Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara 2013, s. 160) ifade etmişlerdir. Diğer bazı yazarlar ise, cumhurbaşkanının halk tarafından se- çilecek olmasının parlamenter rejimin niteliğine yeni bir sıfat eklenmesini gerekli kılacağını belirtmişlerdir (Şeref İba, Anayasa Hukuku ve Siyasî Kurumlar, Turhan Kitabevi, Ankara 2008, s. 108). Bu kapsamda, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin, 1982 Anayasası’nın öngördüğü sistemi daha da karmaşık hale getir- diğini düşünen yazarlar olduğu gibi (Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasası’na Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta Basım A.Ş., İstanbul 2009, s. 430); yapılan değişikliğin anayasal sistem üzerindeki etkisinin zaman içinde ortaya çı- kacağını ve siyasî rejimin yarı-başkanlığa doğru evrilme ihtimali olduğu kadar, başkancı bir rejime doğru kayma ihtimalinin de bulunduğunu belirten yazarlar da olmuştur (İbrahim Ö. Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), Legal Yayıncılık, İstanbul 2009, s. 141).

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1