Türkiye Barolar Birliği Dergisi 146.Sayı
295 TBB Dergisi 2020 (146) Nazlı Hilal DEMİR geleneksel ve diğer tüm uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağla- mak amacıyla, kadın ve erkeğin davranış kalıplarını değiştirmekle ve anneliğin sosyal bir görev olarak anlaşılması ve çocukların yetiştiril- mesinde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören anlayışa dayalı bir aile eğitimi sağlaması gerekliliğinin altını çizmek suretiyle, olayda bahsi geçen dönemde çocuğa sağlanacak bakım ko- nusunda erkek ve kadının benzer durumda bulundukları sonuca var- maktadır. Bununla beraber, Mahkeme ulusal makamların ileri sürmüş olduğu pozitif ayrımcılık iddialarını gereksiz bularak taraf devletlerin bireylere geleneksel cinsiyet stereotiplerini dayatamayacağını belirt- mektedir. Bu kapsamda düşünüldüğünde, çoğu devlette cinsiyetlere yöne- lik farklı muamelelerin ve hukuki düzenlemelerin, sosyal gerçekler ve bunların neden oldukları zorunluluklar ile geleneksel görüşlere yapı- lan atıflar, başka bir deyişle cinsiyet stereotipleri gerekçe gösterilerek haklı çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir. Buna karşılık, Mahkeme vermiş olduğu kararda oldukça isabetli bir şekilde, taraf devletlerin özellikle aile içerisinde erkek ve kadına atfedilen toplumsal cinsiyet rollerini farklı muameleye ilişkin haklı bir gerekçe olarak ileri süre- meyeceklerinin altını çizmektedir. Ancak aile içerisinde cinsiyetlere yönelik var olan stereotiplerin ve özellikle kadınların çocuk bakımı ile ilişkilendirilmesinin karşısında duran Mahkeme, diğer yandan ta- raf devletin ileri sürmüş olduğu, kadınların orduda yer almalarının önemli olmadığı ve askerlik görevinin birincil olarak erkeğe ait oldu- ğu şeklinde yorumlanabilecek argümanlarını görmezden gelmektedir. Belki de getirilebilecek tek eleştirinin bu olduğu kararda, sonuç olarak Mahkeme’nin kadın askeri personelin bu haktan yararlanabilmesine karşılık, erkeklerin bu haktan mahrum bırakılmalarının objektif ve makul bir gerekçesi bulunmadığından bahisle Sözleşme’nin 14. mad- desinin 8. madde ile beraber ihlal edildiği yönünde bir tespit yaptığı görülmektedir. Bu doğrultuda, cinsiyet stereotiplerinin tespit edilmesi, ilk kez ka- rar metninde bu kavramın kullanılması suretiyle söz konusu cinsiyet stereotiplerinin farklı muamelelere ilişkin haklı bir gerekçe oluştura- mayacağına vurgu yapılması açısından bu kararın devrim niteliğinde olduğunu söylemek mümkündür. Zira 1998 yılında benzer bir konuyu
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1