Türkiye Barolar Birliği Dergisi 146.Sayı
309 TBB Dergisi 2020 (146) Nazlı Hilal DEMİR lerin ulaşmaları gereken başlıca hedefleri olduğuna dair yapmış oldu- ğu vurgular karşısında, taraf devletlerde cinsiyet eşitsizliğinin halen sürmekte olduğu görülmektedir. Zira bu durumun önemli nedenlerin- den biri de Mahkeme kararlarında ayrımcı uygulamaların esas nedeni- ni oluşturan söz konusu cinsiyet stereotiplerine yönelik farkındalığın oldukça yeni olması ve en önemlisi bu alanda yürütülen mücadelede bir istikrar ve kararlılığın bulunmaması şeklinde kendisini göstermek- tedir. Ancak var olan bir sorunu çözme ve onunla mücadele etmenin ilk basamağını, onu tanıma ve tespit etme süreçleri oluşturmaktadır. Bu nedenle cinsiyet stereotipleri ile mücadelede etkin bir rol üstlenme- si gereken Mahkeme’nin, öncelikle kendi yargılamasını bu stereotipler üzerine kurmaksızın, önüne gelen başvurularda söz konusu stereotip- leri açıkça tespit ederek, zararlarına dikkat çekmesi ve bunların cinsi- yetlere yönelik farklı muamelelere haklı bir gerekçe oluşturamayacak- larına vurgu yapması gerekmektedir. 62 Mahkeme’nin önceki tarihli kararları incelendiğinde, stereotip kavramı henüz kararlarda kendisine yer bulamazken, taraf devlet- lerin cinsiyet stereotipleri üzerine kurulu muameleleri karşısında Mahkeme’nin objektif ve makul neden bulunmadığından hareket- le hak ihlali tespit ettiği görülmektedir. Ancak bu halde ayrımcılığın asıl nedeni olan stereotiplerin tespit edilmediği ve bu nedenle karar gerekçesinin en önemli kısmının eksik kaldığı anlaşılmaktadır. İşte Mahkeme’nin bu doğrultuda vermiş olduğu kararlara yönelik, yal- nızca hastalığın semptomlarını tedavi etmeye yönelik çaba gösterdi- ğini söylemek mümkün olmaktadır. Buna karşılık 2010 yılı itibarıyla Mahkeme’nin hastalığın asıl nedenleri olan stereotipler konusunda farkındalığının arttığını ve 2012 yılı kararlarıyla beraber cinsiyet ste- reotipleri kavramını gerekçelerinde (çoğunlukla) kullanmaya başla- yarak, hastalığı tedavi etmeye yönelik mücadeleye başladığı görül- mektedir. Ancak burada hemen bir parantez açmak gerekmektedir. Mahkeme’nin bu konudaki tutumunu, yalnızca kadınlara yönelik açıkça ayrımcılık içeren müdahaleler karşısında sergilediği; kadınla- ra yönelik pozitif ayrımcılık adı altında özel ve farklı muameleler söz konusu olduğunda ise sessiz kaldığı görülmektedir. Buna yönelik, Mahkeme’nin kararlarında Avrupa Konseyi’ne üye devletler arasın- 62 Ayrıca bkz. Cook/Cusack, 39-70.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1