Türkiye Barolar Birliği Dergisi 147.Sayı

117 TBB Dergisi 2020 (147) Süha TANRIVER bulunan karara karşı çıkması hâlinde işlerlik kazanan sıra cetveline itiraz dava- sı ise, hukukî niteliği itibariyle doğrudan belirli bir parasal edime mahkûmiyeti, yani alacağın tahsilini konu alan dava konumunda değildir. Sıra cetveline itiraz davasının işlevi, iflâs masasının aktiflerinin paraya çevrilmesi sonucunda oluşan değerden, her bir iflâs alacaklısının alacağı payın belirlenmesine esas teşkil ede- cek olan sıra cetvelinin, fiilî maddî durumla örtüşen bir şekilde düzenlenmesini sağlamak, varsa bu bağlamdaki hataların giderilmesini ve kesinleşmesini bir an önce gerçekleştirmektir. Bu niteliği gözetildiğinde, doğrudan alacağın tahsilini hedefleyen bir eda davası konumunda bulunmadığı, aşikârdır ve dolayısıyla dava şartı arabuluculuk hükümlerine tabi kılınamaz (Aynı yönde, Ankara Bölge Adli- ye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 11.9.2019 tarihli ve 2019/1464, 2019/1298 sayılı kararı, “Somut olayda dava, bir alacak ya da tazminat davası olmayıp, ma- saya kayıt davasıdır. Bilindiği gibi, kayıt kabul davası, bir para alacağının tahsili amacını gütmez; bu davayla o alacağın, o iflâs tasfiyesinden pay alıp almayacağı hususu belirlenir……. Davanın kabul edilmesi, belirli bir para alacağının tahsilini değil; sadece sıra cetvelinin düzeltilmesi sonucunu doğurur….. Diğer bir ifadeyle kayıt kabul davası, sübjektif bir hakkı konu almakta ve maddî hukuk hüküm- lerine göre incelenmekle birlikte, maksadı bu tutarın tahsili değildir. Açıklanan nedenlerle, kayıt kabul davası, “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” cümlesinden olmayıp, zorunlu arabuluculuk dava şartına tabi değildir”). Öte yandan, geçici ve kesin konkordato mühleti verilmesi, komiser atanması (İİK m. 287, m. 289) ve konkordatonun tasdiki işleri (İİK m. 304-306) ise, çekişmesiz bir yargı işi niteliği taşıdıkları için (HMK m. 382, I/f, 6, 7) hiçbir surette, arabulucu- luğa elverişli değildirler. Borçlunun, konkordatonun gerçekleştirilmesi sırasında, dürüst davranmamış; hileyle konkordatoyu kabul ve tasdik ettirmeyi başarmış olması halinde, işlerlik kazanan, bir dava biçiminde somutlaşan ve konkordato- nun tüm alacaklılar bakımından geçersiz kılınmasını hedefleyen konkordatonun tamamen feshi kurumu (İİK m. 308/f) ise, belirli bir parasal edime mahkûmiyete ilişkin bulunmayıp, dürüstlük koşulunun ihlâlinin bir yaptırımı niteliği taşıdığı için, ne ihtiyarî ne de zorunlu arabuluculuğun işlerlik kazanacağı alanlar arasın- da yer alır. Tasdik edilen konkordato şartlarına uyulmaması sebebiyle, yalnızca bir alacaklı bakımından konkordatonun geçersiz kılınmasını hedefleyen konkor- datonun kısmen feshi davası (İİK m. 307/e) ise, belirli bir parasal edimi değil, konkordatonun ifası çerçevesinde, tasdik edilmiş olan konkordatonun şartlarına uyulmamasının yaptırımı konumunda bulunduğu için, bu alanda da, arabulucu- luğun, hiçbir türü uygulanma kabiliyeti kazanamaz. Tüketici işlemlerinden kaynaklanan ve belirli bir parasal edimin ifasını konu alan hukuk davaları bağlamında, ihtiyarî arabuluculuk kurumuna işlerlik kazandı- rılması mümkündür (TKHK m. 68, VI). Bu durum, doğrudan doğruya tüketici hakem mahkemelerinde açılıp görülecek olan davalar bakımından da, geçerlilik taşır. Her şeyden önce, tüketici işlemlerinden kaynaklanan alacak ve tazminat talepleri bakımından, dava şartı arabuluculuk kurumunun işlerlik kazanacağını açıkça öngören herhangi bir kanuni düzenleme mevzuatımızda mevcut değil- dir. Dava şartı arabuluculuk kurumunun, tüketici işlemlerinden veya tüketiciye yönelik uygulamalardan kaynaklanan alacak ve tazminat talepleri bağlamında, uygulanma alanı bulup bulamayacağının değerlendirilmesinde, Türk Ticaret Kanunu’nun 4’üncü maddesinde yer alan düzenleme ile bir ilişki kurulması dü- şünülebilir. Ancak, bu tür bir ilişki kurulmasına da, bizatihi Tüketicinin Korun- ması Hakkındaki Kanun’un 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ku- ral, bir engel oluşturur. Anılan düzenlemeye göre, “taraflardan birini tüketicinin

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1