Türkiye Barolar Birliği Dergisi 147.Sayı
138 Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler 4. Kısmî Dava Bakımından Davacının, aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının tamamı- nı değil de; şimdilik sadece belirli bir kesimini dava edip; bakiyesini davasının kapsamı dışında tutmasına, “kısmî dava” denir (HMK m. 109). 21 Yapılan tanımlamadan açıkça anlaşılacağı üzere, kısmî dava- dan söz edilebilmesi için, alacağının tamamının, aynı hukukî ilişkiden doğmuş ve şimdilik sadece belirli bir kesiminin dava ediliyor olması gerekir. Kısmî dava, açık (bilerek açılan, bilinçli) kısmî dava biçiminde ortaya çıkabileceği gibi; örtülü (farkında olmadan açılan) kısmî dava biçiminde de ortaya çıkabilir. 22 Davacı, dava dilekçesinde, şimdilik, alacağının sadece belirli bir kesimini dava ettiğini kesin bir dille ortaya koymuş, yani “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuşsa”, “açık ya da bilinçli (bilerek açılan) kısmî davadan” söz edilir. Ancak, bir kısmî da- vanın, mutlaka bu şekilde açılması şart değildir. Bazı hallerde, davacı farkında olmaksızın da, kısmî dava açmış olabilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinin son fıkra- sı metninin açıklığı karşısında, kısmî dava açma iradesinin, mutlaka, dava dilekçesinde açık bir biçimde ortaya konulması şart değildir. Anılan düzenlemeye göre, dava açılırken, talep konusunun kalan kıs- mından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmî dava açılma- sı, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Davacı, dava dilekçesinde kısmî dava açma iradesini açıkça ortaya koymamış, bu konuda suskunluk içerisinde kalmış olsa bile, somut olayın koşullarından ve özelliklerinden hareketle, alacağın şim- dilik belirli bir kesiminin dava edildiği; dava dışı tutulan bir kesiminin de bulunduğu sonucuna ulaşılabiliyorsa, “örtülü bir kısmî davanın” işlerlik kazandığından söz edilebilir 23 . Bu durum, daha ziyade, dava yoluyla ileri sürülen talebin içeriğinin ve tutarının tayininde sonradan ortaya çıkan olayların, gelişmelerin ve dış etkenlerin belirleyici bir rol oynaması sebebiyle alacak tutarına, hesaplanma evresinde, başlan- gıçta belirlilik kazandırılabilmesinin, tam mümkün olmamasından kaynaklanır. Bu bağlamda, bedensel zararların giderimini konu alan maddî tazminat alacakları ile sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade alacakları zikredilebilir. 21 S. Tanrıver, Medenî Usûl Hukuku, C. I, 2.B., Ankara 2018, s. 589. 22 S. Üstündağ, “Kısmî Davaya İlişkin Bazı Hukukî Sorunlar” Yargı Dünyası, 2003/89, s. 9-20) Ayrı Bası., s.1; S. Tanrıver s. 593. 23 Tanrıver, s. 593-594.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1