Türkiye Barolar Birliği Dergisi 147.Sayı

149 TBB Dergisi 2020 (147) İpek Sevda SÖĞÜT socomia ), yetim yurtları ( orphanotrophia ), ıslahhane, terbiye evleri ( brep- hotrophia ) gibi müesseselerin kurulması ve idaresi olabilirdi. 23 Bu bahsi geçen mal toplulukları; kiliselere, ihtiyar, fakir ve terk edilmiş çocukları himaye edici müesseselere bırakılan mallarla, vasi- yet edenin belirli bir iş için tahsis ettiği mallardan oluşabilirdi. 24 İşte bu noktada, vakıf müessesesi karşımıza çıkmaktadır. Zira bugün va- kıf olarak adlandırılan tüzel kişilik Romalılar tarafından tam olarak bilinmese, kişi ya da mal topluluklarının ayrı bir tüzel kişiliği olduğu ilerleyen dönemlerde kabul edilmiş olsa da, bazı mallara ait gelirlerin, hayır işleri gibi, belli amaçlara tahsis edilmesi ihtiyacını hissetmemiş olamazlardı. Bu ihtiyacı karşılamak için şarta bağlı bağışlama ve mu- ayyen mal vasiyeti şeklindeki hukuki vasıtalara başvururlardı. 25 Roma Hukuku’nda kişiliğin kazanılması ve hak ehliyetinin şartları, 26 günümüz hukukundan farklı olduğu için, bir gerçek kişinin, 23 Honig, s.153. İmparatorluk içinde Hristiyanlık hakim olduktan sonra, bütün ha- yır, iyilik ve din işlerine bakmak, kilisenin vazifeleri arasına girmiştir. Iustinianus, yetimhane, hastane, düşkünler evi gibi işlere tahsis edilmiş bütün bağışlamaları ve muayyen mal vasiyetlerini, piae causae adı altında toplamış ve bu gibi işlere tahsis olunmuş malların, tahsis amaçlarında kalmalarını temin etmek üzere, emir- nameler çıkartmıştı. Bu sebeple, Iustinianus Hukuku’nda vakıf müessesesinin mevcut olduğu iddia edilmişse de, bu mameleklere bir tüzel kişilik tanınmadığı ileri sürülmektedir. Zira çoğunlukla mameleki bir amaca tahsis eden kimseler, o mamelekin idaresini kilise veya piskoposa bizzat tevdi ettikten sonra, kilise veya piskoposun o malların idaresi ile ilgilenmeleri gerektiğini belirten emirnamelerin varlığı, bu mameleklere tüzel kişilik tanındığını göstermemektedir. Ziya Umur, Roma Hukuku, Tarihi Giriş-Kaynaklar-Umumi Mefhumlar-Hakların Himayesi, (Roma Hukuku), Fakülteler Matbaası, İstanbul 1979, s. 415. 24 Berki, Roma Hukuku, s.136-137. 25 Umur, Roma Hukuku, s. 415. 26 Hak ehliyeti, hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetini ifade eder. Türk Medeni Kanunu (TMK), 8.md.’sinde; “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil ol- mada eşittirler.” şeklinde ifade edilen hak ehliyeti ile kişilerin haklara ve borçlara sahip olan varlıklar oldukları belirtilmektedir. Hangi varlıkların kişi olarak kabul edileceği ise, o devletteki hukuk politikasına bağlı olarak belirlenir. Tahiroğlu/ Erdoğmuş, s.136. Friedrich Carl von Savigny, “Sytem des heutigen römischen Rechts” adlı eserinin kişiler hukukuna ilişkin bahsinde, “Bu yüzden başlıca kav- ram olan kişi yani hakların süjesi, insan kavramı ile örtüşmelidir ve söz konusu iki kavramın bu birincil kimliği, şu formülle ifade edilebilir: ‘Münferit her insan ve yalnızca münferiden insan hukuka ehildir’. Her halükarda bu başlıca kavram olan kişi, beyan edilen formülde zaten değinildiği gibi, pozitif hukukça, sınırlayıcı ve genişletici olmak üzere iki şekilde meydana gelebilen değişimlere maruz kala- bilir. Yani, ilk olarak, kimi münferit insanlara, bütünüyle veya kısmen hak ehliyeti tanınmayabilir. İkinci durumda, münferiden insan dışındaki bazı başka varlıklara ehliyet teşmil edilebilir ve böylece farazi olarak bir tüzel kişi meydana getirilebi- lir”. Başak Karaman, “Roma Hukukunda Persona Kavramı”, Bahçeşehir Üniver-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1