Türkiye Barolar Birliği Dergisi 147.Sayı

172 Roma ve Türk Hukuku’nda Aile Fideikomisi (Fideicommissum Familiae Relictum) Kavramı rulmuştur . Özetle; bütün bu eski vakıfların ortak yönü; bünyelerinin Şeriat Kurallarına göre oluşturulmuş bulunmasıdır. Bu vakıfların yeni oluşturulan Medeni Hukuk kapsamında varlıklarının ve devamlarının sağlanması ise, ku- rulmak istenen çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulamaması anla- mına gelecekti… ”. Bu raporda, “zürri vakıf” ile kastedilen, vakfedenin zürriyetinden olanların bu vakıftan faydalanmalarını kabul eden vakıflardır. Zürri vakıflarda amaç, vakfedenin aile fertlerinin bu vakıftan yararlanma- larını sağlamak olduğu için bunlara “zürri vakıflar” denilmiştir. Zürri vakfı, “aile ve soydan gelenler için vakıf” olarak da ifade etmek müm- kündür. Bu kişilerin yararlanmasından sonra, vakıf bir yardım amacı- na yönelse dahi, zürri vakıf olma durumunda bir değişiklik meydana gelmezdi. Örneğin, vakfeden kişi önce kendisine, sonra çocuklarına daha sonra da bir hayır amacına yönelik vakıf kurabilirdi. Vakfeden genellikle zengin olmakla birlikte, fakir ve yardıma muhtaç çok sayıda akrabası varsa, bu şekilde “zürri” ya da “evladiye vakfı” olarak adlan- dırılan bir vakıf kurmayı tercih etmekteydi. 114 si kavramına yer verilmektedir: “Görüldüğü üzere ilk fıkra “vakıflar” diyerek başlamaktadır. Bu düzenleme şekli, iki bakımdan uygun değildir. Birincisi, eski vakıfların istisnailik niteliğinin ortadan kaldırılıp, onların olağan vakıflarla aynı hak ve yetkilere sahip kılınmaları, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çağdaş ve laik hukuki yapısıyla bağdaşmaz. Bir defa, mülhak vakıflar, aile fertlerine nesilden nesile gelir dağıtılması amacına yönelik olarak kurulmuşlardır ki, batı hukukunda “aile fideikomisi” olarak adlandırılan, orta çağ kökenli bu sistem, miras hukuku anlayışla uyuşmayan yapısı sebebiyle çağdaş hukuk düzenlerince benimsenme- miş ve yasaklanmıştır. Aslında bu sistemin, bu vakıfların kurulduğu dönemdeki hukuk düzeni ile de bağdaşmadığı bilinmektedir. Hal böyle iken, tamamen istis- nai nitelik taşıyan bu vakıflara ve bu vakıfların bir türü olan ve yine Yunanistan dışındaki batı dünyasında örneği bulunmayan cemaat vakıflarına sürekli gelişme, büyüme ve sanki hukuk düzenine uygun kurumlarmış gibi her türlü hak ve fiil ehliyetine sahip olma olanağı verdiği için, en azından Cumhuriyetin laik niteli- ği ile bağdaşır değildir. Öte yandan, mal edinme, işletme, şirket kurma, ortaklık yapma yetkileriyle donatılmış vakıflar, ülkemizde en temel kamu hizmet alanla- rına yayılacaklardır. Okullar ile hastaneler, yani eğitim ve sağlık alanı ilk hedefler olacaktır. Bu nedenle İptali istenen kural, yalnızca “laiklik” ilkesine değil, aynı zamanda “sosyal devlet” ilkesine de ters düşmektedir…” AYM, iptali istenen hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar vermiştir, (RG T.11.01.2011, S. 27812). 114 Şebnem Akipek/Hüseyin Altaş, “Vakıflarda Evladiye Davaları”, AÜHFD , C.47, S.1, 1998, s.145-146. Zürri vakıflar, evlat ve torunlara tahsis edilmiş olan ve nihai amacı yine de fakirlere yardım olan vakıflardır. Böylece, bir kimsenin bir malını evlat ve torunlarına vakfetmesi, sahih bir vakfa vücut verirdi. Zürri vakıfların va- kıfnamesinde, vakfeden yalnız “evladıma” demiş ise, kendisinden sonraki birinci

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1