Türkiye Barolar Birliği Dergisi 148.Sayı
349 TBB Dergisi 2020 (148) Levent ATABAY şileri ile bunlara bağlı kuruluşlarını” 6772 sayılı Kanun kapsamında görmekte; kimi kararlarında ise bu görüşünden ayrılarak özel hukuk hükümlerine tabi olsa da sermayesinin yarıdan fazlasının kamu ku- rumuna ait olduğu işyerlerinde çalışanların da 6772 sayılı Kanun’da öngörülen ilave tediyeden yararlanacağını ifade etmektedir. Örneğin, Yargıtay belediyenin bağlı kuruluşlarını 6772 sayılı Kanun kapsamın- da görmezken; bir kamu kurumunun %52 oranında hissedar olduğu bir limitet şirketi Kanun kapsamında görebilmektedir. Kanaatimizce, Yargıtay’ın özellikle belediyelerin bağlı kuruluşla- rının 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı yönündeki kararla- rı, bizatihi 6772 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan “sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller” ibaresi ile söz konusu Kanun’un 1. maddesinin atıfta bulunduğu 3659 sayılı Kanun’un 1/C maddesinde yer alan “ Devletçe veya mülhak veya hususi bütçeli idarelerce veya belediyelerce veya yukarıda- ki bentlerde yazılı teşekkül ve bankalar tarafından sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan teşekküller” ibaresine açıkça aykırıdır. Diğer taraftan, 696 sayılı KHK’yla yapılan yeni düzenleme uya- rınca da belediye şirketinde çalışan işçilere 6772 sayılı Kanun uyarınca ilave tediye yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Yargıtay’ın bu kararlarının bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne taşınma- sı durumunda, bu durumun belirtilen mahkemelerce “bariz bir takdir hatası” veya “açık bir keyfilik” olarak kabul edileceği aşikâr olup, sırf bu kararlar nedeniyle Devletin ağır mali bedeller ödemesi kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca, Yargıtay’ın kararlarındaki bu çelişkili yaklaşım, yargı mer- cileri önünde hak arayan kişilerin açtığı davanın sonucunu önceden öngörebilmesine engel olmakta ve dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi- ne de aykırılık oluşturmaktadır. Sonuç olarak, Yargıtay’ın bu yaklaşımından vazgeçmesi, hukuk devletinin temel ilkelerinden olan hukuki güvenlik ilkesi ve adil yar- gılanma hakkının gerçekleşmesi açısından olduğu kadar, Devlet’in maddi kayıplara uğraması tehlikesinin bertaraf edilmesi yönünden de son derece önem arz etmektedir.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1