Türkiye Barolar Birliği Dergisi 149.Sayı
106 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında ... düşüncesinde de haklılık payı yoktur. Çünkü belirsiz alacak davasın- da alacağın tamamı için davanın açıldığı anda zamanaşımı kesilmek- tedir. Bu konuda m. 107, f.3 hükmüne gerekçe olarak, “ alınacak tespit ilamı ile genel haciz yoluna başvurulabileceğinin, ödeme emrine itiraz halinde icra inkâr tazminatı yaptırımının etkili olacağının gösterilmesini ” kabul et- mek de hukuk politikası bakımından tercih edilmemesi gereken bir yol olarak tezahür etmektedir. Diğer taraftan, kısmî dava bir eda davasıdır. Hukukumuzda, kısmî tespit davası şeklinde bir dava türü mevcut değildir. Kısmî da- vada mahkemenin davalıyı kısmî edaya mahkûm edebilmesi için de öncelikle, dayanılan hukuki ilişkinin bir bütün halinde varlığını tespit etmiş olması gerekir. Bir başka deyişle, açılan bir kısmî dava, her halde hukuki ilişkinin bir bütün halinde varlığının ya da yokluğunun tespi- tine yönelik bir incelemeyi doğası gereği zorunlu kılar. Dolayısıyla, kısmî davanın açılabildiği hallerde, kısmî davanın açılmasından sonra, dava dışı tutulan kesim için, her ne kadar 107. maddenin üçüncü fıkra- sı uyarınca, tespit davası açılabileceği ve bu durumda hukuki yararın mevcut olduğu şeklinde düzenleme yapılmış ise de mahkeme, kısmî davadan sonra açılan bu tespit davasını derdestlik nedeniyle usulden reddetmelidir. Zira derdestlik Kanunda bir dava şartı olarak öngörül- müş olup, mahkemece davanın her aşamasında resen dikkate alınma- lıdır [HMK m.114, f.1 (b)-ı]. Öğretide kısmî eda davasından sonra açılan tespit davasında derdestliğin söz konusu olmayacağına ilişkin görüşlere ise katılmak mümkün değildir. Zira bir eda davası olan kısmî davada, edime kıs- men mahkûmiyet kararı verilse bile, hukuki ilişkinin kısmen tespi- tinden söz edilemez. Dolayısıyla, kısmî davadan sonra açılan tespit davasında, dava edilen alacak kesimlerinin farklı olmasından hare- ketle, her iki davanın dava konularının aynı olmadığı ileri sürülerek derdestliğin söz konusu olamayacağına ilişkin değerlendirme, isabetli değildir. Çünkü kısmî davada karar verilebilmesinin ön koşulu, huku- ki ilişkinin bir bütün halinde varlığının ya da yokluğunun tespit edil- miş bulunmasıdır ve bu husus zaten bir eda davası olan kısmî davada mündemiçtir. Öğretideki görüş farklılıkları dikkate alınıp 107. maddenin üçüncü fıkrasının yalnızca belirsiz alacak davasında uygulama bulması görü-
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1