Türkiye Barolar Birliği Dergisi 150.Sayı

251 TBB Dergisi 2020 (150)  Hakan PEKCANITEZ / Oğuz ATALAY / Muhammet ÖZEKES Yargının temel sorunları herkesçe bilinmektedir. Bu sorunlar her yıl adlî yıl açılışındaki konuşmalarda dile getirilmekte, barolar ve ilgi- li yargı kurumlarınca ortaya konulmakta, akademik çalışmalara konu olmaktadır; hatta neredeyse artık hukuk fakültesi öğrencilerinin bilgi seviyesindedir. Bunları burada tekrar etmek malûmun ilânından baş- ka bir şey değildir. Bunlar bilinen, ama çözülmeyen, çözülmek isten- meyenler sorunlar silsilesi haline gelmiş, her geçen gün kartopu gibi büyümektedir. Bu sorunlar yeni adliye binası inşa etmekle, alt yapıda teknik bazı iyileştirmelerle, “reform” adı altında kanun değişiklikleri ile çözümün çok ama çok ötesindedir. Daha önceki çalışmalarımızda bu konuya defaatle dikkat çektiğimizden burada ayrıntısına girmeye- ceğiz. Ancak en azından 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdiğinde özel- likle vurguladığımız ve zaman içinde de dikkat çektiğimiz sorun ve konu başlıklarına dikkat çekmek yeterli olacaktır. Bu noktada bilinen- leri tekrar etmek ve kanun değiştirmek yerine önce çözülmemiş ve üzerine gidilmemiş sorunları öncelemek gerekir. görülmek istenmemiştir. Tebligat sorunu, adlî polis gerekli mi değil mi, hâkimlerin bilgi yönünden kalitesi, avukatların kalitesi gibi daha bir sürü sorun. Fakat şunu da itiraf etmek gerekir ki, bu değişiklikler nedeniyle Usul Kanunu gerçekten bir yamalı bohçaya dönmüştü. Bunun bir derlenip toparlanmasın, muhtemelen bir insicama kavuşturulmasına ihtiyaç vardı ve dili bakımından çok aksıyordu, bazı yerlerde son derece Türkçe sözcükler, diğer yerlerde ağdalı Osmanlıca. O itibarla böyle bir değişiklik fikri kanaatimce, her şeye rağmen, uygun olmuştur. Burada komisyon, yine kanaatimce çok uygun olan bir yöntemi benimsemiş ve bizim 75 yıllık müktesebatımıza bir ölçüde sadık kalmıştır. Bu müktesebatın bir kenara silinip atılması için ben bir neden göremiyorum. Bir de gerekçelerinde önemli bir tespit yapmışlar, aslında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun de- ğiştirilmesi yönünde bir tazyik, bir tespit yoktur diyorlar. Dolayısıyla işin özünü muhafaza etmek suretiyle yeni hükümler getirmeleri son derece iyi olmuş. Benim şahsi kanaatim, detaya girmeden, iyi bir Tasarı olduğu, derli toplu, kendi içinde tutarlı, bir reform niteliğinde değil, fakat tabiî reform yapabilmek için çok değişik çalışma yöntemleri benimsemek lazım. Yani, bu çalışma yöntemleri ko- misyonların nasıl çalışma yaptığını hepimiz biliyoruz. Hafta sonları gelip iki saat, üç saat, beş saat çalışmakla bir reform yapmak pek mümkün değil gibi görünüyor bana”. (Selçuk Öztek, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı Değerlendirmesi”, II. Oturum, 3. Bölüm, Tartışmalar, Medenî Usûl ve İcra-İflâs Hukukçuları Toplan- tısı V, TBB Yayını, Ankara 2007, s. 144 vd.). Sayın Öztek çok haklı olarak asıl sorun olan ve “çevresel sorunlar” şeklinde ifade ettiği sorunları çözmek yerine, siyasî iktidarların en kolay çözüm olarak kanun değişikliğine başvurmasını eleştirmiş ve sık yapılan değişikliklerle usul kanun- larının yamalı bohçaya döndüğünü belirtmiştir. Ancak, HMK’ya yapılan yama sayısı hızı, HUMK’a yapılanı geçmektedir. Bütün bunlara rağmen temel bir kanu- nun bazı maddelerinde 7251 sayılı Kanunla yapılan değişiklik 3. Yargı Reformu Paketi olarak açıklanmıştır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1