Türkiye Barolar Birliği Dergisi 150.Sayı
259 TBB Dergisi 2020 (150) Hakan PEKCANITEZ / Oğuz ATALAY / Muhammet ÖZEKES ulaşabileceği elektronik ortamda bir yayın olarak ortaya konulmuş ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Burada amacımız, son halinin kimseyle paylaşılmadığı bu Teklif hakkında son değerlendirme, eleştirilerimizi akademik görev olarak yapmak, hiç değilse bazı açık yanlışlara dikkat çekmekti. Bu yöndeki çabamızın amacı, başkalarının veya çalışmaya emek verenlerin iyi olmadığını değil, yapılanın daha iyi olmasını sağ- lamaya yönelik olmuştur. Buna rağmen, bir kısmı çok ciddî, bir kısmı ise aslında şeklî olan değerlendirme ve önerilerimiz hiç dikkate alınmamış, Teklifin bir iki maddesi dışında, noktasına virgülüne dahi dokunulmamıştır. İmlâ ve ifade hatalarını dahi düzeltme çabası olmadan; dikkat çekilmiş olması- na rağmenmadde ve gerekçelerdeki çelişkiler giderilmeden, TBMM’ne sunulduğu gibi kabul edilen Teklifin, bu şartlarda gerçekten tartışıla- rak değerlendirildiğini söylemek mümkün değildir. Yine bu noktada çok çarpıcı bir örnek olarak, 94. maddede değişiklik yapılarak, kesin süreye konu olan işlemin “hiçbir” duraksamaya yer vermeyecek şekil- de açıklanmış olması kanuna eklenmiş ve “hiçbir” ifadesi ile kesinlik, açıklık ve netlik sağlanacağı, uygulamadaki tereddüt ve sorunların giderileceği belirtilmiştir. Ancak, diğer yandan da çok ilginç bir şekil- de, istinafla ilgili olarak 353. maddede yapılan değişiklikle, “hiçbir” ve “hiç” ifadelerinin uygulamada sorun doğurduğu belirtilerek, bunların yerine, daha muğlak ve açık olmayan “uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek önemli” ifadesi kabul edilmiştir. Hiç, açıklanmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır, felsefî ve teolojik yönden tartışılması bir yana bırakılacak olursa, “hiç”in tartışılacak bir yönü yoktur, mate- matiksel olarak sıfırı ifade eder. Yani aynı değişiklikte, bu değişikliği hazırlayanlar ve kanun koyucu “hiç” ifadesini bir maddede sorun gi- deren ve netlik kazandıran bir ifade olarak kabul etmiş; diğer mad- dede ise sorunlara yol açan ifade olarak belirtmiştir. Ortaya çıkan bu durumun hukuk bir yana, kendi içindeki mantık ve akıl bakımından da çelişkili olduğu, argumantasyon ve inandırıcılık sorunu bulundu- ğu açıktır. Bir şey kendisidir, başka bir şey olamaz (özdeşlik ve çeliş- mezlik) şeklindeki temel mantık ilkesinin bu kanunlaştırmada geçerli olmadığı anlaşılmaktadır. Kısaca, hukuk bir yana mantık ve dilbilgisi bakımından çok net olan çelişkilerin bile dikkate alınmadığı, yanlış- ların giderilmediği bir kanunlaştırma sürecinde, görüşlerin yeterince değerlendirildiği söylemek inandırıcı değildir. Gerçek bir değerlen-
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1