Türkiye Barolar Birliği Dergisi 150.Sayı

265 TBB Dergisi 2020 (150)  Hakan PEKCANITEZ / Oğuz ATALAY / Muhammet ÖZEKES 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, yargılamaya hâkim olan temel ilkelere özel önem vermiş, (bunların belki kanunda yer alması dahi gerekli değilken) bir bölüm buna ayrılarak özel olarak düzenlenmiş (m. 27-33), adil yargılanmaya ilişkin hükümlere yer ve- rilmiştir. Bunun yanında HMK’da, özel hukuk temelli hukuk yargı- lamasının niteliği dikkate alınarak ve tasarruf ilkesinin bir yansıması olarak tarafların inisiyatifi, yetkileri ve sorumluluğu öne çıkartılmış, taraf eşitliğine dikkat edilmiş, ayrıca sosyal usûl hükmü niteliğinde hükümlere yer verilmiştir. Bu özel denge HMK’nın ruhunu da yansıt- maktadır. HMK’da bugüne kadar yapılan değişikliklerle, özellikle son değişiklikle bu dengenin daha çok mahkeme lehine bozulduğu görül- mektedir. Yapılan değişikliklerde reform ya da uygulamanın ihtiyaç- ları şeklindeki muğlak gerekçelerle, daha çok mahkeme ve hâkimlerin ihtiyaçlarını esas alan niteliktedir. Burada uygulamanın ihtiyacından kastın, taraf ve vekillerinin ya da yargılamanın gerçek ihtiyacından çok, mahkemelerin işlerini kolaylaştırma ihtiyacı olduğu görülmek- tedir. Nitekim, yapılan düzenlemede avukatlardan çok, hâkimlerin, özellikle de istinaf hâkimlerinin bakış açısının kanuna yansıtıldığı dikkat çekmektedir. Ön incelemede tebligatın mahkeme bakış açısıyla düzenlenmesi; ön inceleme duruşmasına gelen taraf lehine olan dü- zenlemenin kaldırılması; iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiş- tirilmesinde taraflar lehine olan düzenlemenin sınırlandırılması; du- ruşmalarda ses ve görüntü naklinde, tarafların birlikte görüşü yerine, bir tarafın veya hâkimin re’sen kararının esas alınması; istinafta, bölge adliye mahkemesinin yeniden yargılama yapmak yerine, dosyayı daha kolay şekilde (adeta Yargıtay bozmasına yakın) ilk derece mahkemesi- ne gönderebilmesi gibi değişiklikler bunun en açık göstergesidir. 7251 sayılı Kanun’la HMK’da yapılan değişikliklere bakıldığında yukarıda da zikredildiği üzere, değişikliklerin çoğunda ya yanlış uy- ler olduğunu belirtmemiz üzerine, bu eleştirimize yönelik olarak “Yazarların bu eleştiri çerçevesinde kullanmış oldukları ‘Mahkeme ve hâkim merkezli’ terimi iddialı ve efsunkâr olmakla birlikte muğlak olup, yargılamanın sevk ve idaresi- ni asli görev olarak hâkime bırakan (HMK m. 32) bir medeni usul kanununda yapılması önerilen değişikliklerin ‘yargının diğer bileşenlerinden çok, mahkeme odaklı’ olmasıyla neyin kastedildiği (davada hâkime geniş yetki verilmesi?) pek anlaşılamamaktadır” şeklinde bir tespit yapıldığı görülmektedir (Öztek/Taşpınar Ayvaz/Kale, s. 90). Oysa bu çalışmada birçok yerde verdiğimiz somut örnekler, açıklamalar karşısında belirttiğimiz hususların efsunkâr veya muğlak olmadığı açıkça görülmektedir.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1