Türkiye Barolar Birliği Dergisi 150.Sayı

278 Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 7251 Sayılı Kanun Hakkında ... temeldir. Örneğin, bir taraf ısrarla doğrudan duruşma yapılmasını is- ter, diğer taraf uzaktan katılacağını belirtirse ya da hâkim bir tarafın bu yöndeki isteğini kabul etmezse ne olacaktır? Taraflar ya da vekilleri ses ve görüntü nakliyle yapılan duruşmaya da mazeret beyan edebile- cek midir? Bu durumda duruşma disiplini ile ilgili işlemler nasıl yapı- lacaktır? Bu duruşmalarda aleniyet ilkesinden kanunun açık hükmüne rağmen vaz mı geçilecektir? Hâkim taraflarla duruşmada sorun yaşa- dığını düşünerek bundan sonra duruşmaların ses ve görüntü nakliyle yapılmasına karar verirse ne olacaktır? Tarafların rızası olmadan yapı- lacak böyle bir işlemin daha birçok sorun doğuracağı açıktır. Ayrıca, yapılan değişiklikle yargılamaların doğal ortamından çı- kartılarak başka yerde yapılması da kolaylaştırılmaktadır. Keza, bu konudaki ayrıntıların yönetmelikle düzenlenmesi kabul edilmiştir. Oysa yargısal temel hakların tezahür alanı olan böyle bir konunun düzenlenmesi, en azından önemli noktaları kanunda belirtilmeden yönetmeliğe bırakılabilir mi? Bu hükmün de ağırlıklı olarak taraf ve avukat merkezli değil, mahkeme merkezli olduğu görülmektedir. Islahla ilgili yapılan değişiklik (m. 177) : Yapılan değişiklik ve fıkra eklemesi ile Yargıtay’ın bozma kararından ve bölge adliye mah- kemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine geldiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin işlem yapması halinde ıslahın da yapılabileceği, ancak bozma kararına uymakla olu- şan durumun ortadan kaldırılamayacağı kabul edilmiştir. Bozmadan sonra ıslah olup olmayacağı, farkı içtihadı birleştirme kararlarıyla Yargıtay’ın farklı kararlarına konu olmuştur; ayrıca ıslahın kendisi de birçok yönden tartışılan bir müessesedir. Bunların yanında bozmaya uymakla doğan hak şeklinde ifade edilen (aslında hukukîliği tartışma- lı) usûlî müktesep hak üzerinde de çok tartışma mevcuttur. Yapılan dü- zenleme bu kadar sorunlu ve tartışmalı hususu bünyesine alarak yeni bir sorun yumağı oluşturmuştur. Oysa bu konu, özellikle HMK’nın kabulünden sonra Yargıtay’ın verdiği kararlarla belirli ölçüde de açık- lık kazanmaya başlayan bir konuydu. Soruna hiçbir katkı sağlamaya- cak olan yeni değişikliğin söylediği tek şey, bozmadan veya ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasından sonra da ıslah mümkündür. Bu da zaten öyle kabul edilen bir konuydu ve düzenlemeye gerek yoktu. Bu düzenlemeyle bozmanın veya kararı kaldırmanın esasa ya da usûle mi ilişkin olması gerektiği, hangi tahkikat işlemiyle bağlantılı olacağı

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1