Türkiye Barolar Birliği Dergisi 150.Sayı

284 Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 7251 Sayılı Kanun Hakkında ... karar verileceğini düzenleyen hüküm böyledir. İstinafta nasıl karar verileceğine ilişkin bugüne kadar en azından bu açıdan önemli bir so- run bulunmamaktaydı. Kaldı ki, şayet bir düzenleme yapılması düşü- nülüyorsa zaten bilineni tekrar etmek yerine, daha açık ve kapsamlı bir fıkra da eklenerek muhtemel sorunlara da çözüm üretilmesi düşü- nülebilirdi. İstinaflarla ilgili yapılan diğer değişiklik olan 358. madde değişikliğinde (m. 358/1 ve 3) ise, özetle daha önce istinafta yapılacak duruşma gününe kadar masraf yatırılması mümkünken, şimdi bu ko- nuda süre iki haftadan az olmayan kesin süreye bağlanmış, aksi halde dosyanın mevcut durumuyla karar verileceği kabul edilmiştir. Bu da süreye ilişkin şeklî bir değişiklik olup gerekliliği ve arzulanan amacı sağlayıp sağlamayacağı da tartışmalıdır. İstinaf konusunda önemli ve dikkate edilmesi gereken değişiklik ise iki hükümde karşımızda çıkmaktadır. Bunlardan biri 359. madde- de, diğeri ve en sorunlu olanı ise 353. maddede yapılan değişikliktir. 359. madde değişikliği ile maddeye yeni bir fıkra (yeni 3. fıkra) eklen- miştir. Bu fıkra bölge adliye mahkemesinin, ilk derece mahkemesinin kararını doğru bularak istinaf başvurusunu esastan reddetmesi halin- de, red gerekçesini sınırlı tutmasıyla ilgilidir. Buna göre “Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle yetinebilir”. Bu düzenleme, bölge adliye mahkemelerinin başvuruyu esastan reddet- tiklerinde de gerekçe yazmalarını amaçlıyorsa, bu gereksiz bir çabadır. Çünkü, gerekçeli karar hakkı hem Anayasa’da hem de HMK’da açıkça düzenlenmiştir; buraya yazmanın bir anlamı yoktur. Ancak getirilen hüküm aslında taraf ve avukat merkezli yargılamanın mahkeme ve hâkim merkezli yargılamaya kaymasının bir sonucu; ayrıca istinafla- rı küçük temyize dönüştürme tehlikesinin bir yansımasıdır. Bilindiği ve çokça eleştirildiği, adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkına uygunluğu tartışıldığı üzere, Yargıtay onama kararlarını çoğunlukla çok kısa gerekçelerle, hatta form gerekçelerle vermektedir. Eleştirilen bu anlayış, yapılan düzenleme ile şimdi istinaflara taşınmakta, yanlışa kanunî zemin hazırlanmaktadır. Yargıtay’ın bu konudaki uygulama- sı doğru değildir; ancak belirli ölçüde anlaşılabilir. Çünkü, Yargıtay hukukî denetim yapmakta, işin esasıyla ilgili bir karar vermemekte, maddî vakıaları, hukukî sebep ve usûlî gerekler dışında denetleme-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1