Türkiye Barolar Birliği Dergisi 152.Sayı
65 TBB Dergisi 2021 (152) Hasan DURSUN ren idari sözleşmeler bakımından geçerli değildir. İdari sözleşmeden kaynaklanan suç ve cezalar bakımından kanunilik ilkesinin gereğinin yerine getirildiğinden bahsedilebilmesi için idari sözleşmede ne tip suç ve cezalara yer verileceği, hangi durumlarda bu cezaların uygu- lanacağı ve hangi koşullarda uygulanmayacağı hususlarının kanunda tam olarak düzenlenmesi gerekir. hukuk olduğunu belirtmektedir. Yazar, daha açık bir deyişle, beyan edilen irade ister tek taraflı isterse çok taraflı olsun hukuki sonuç doğuran nedenin daima ob- jektif hukuk olduğunu, bunun kamu hukukunda veya özel hukukta gerçekleşme- sinin bir fark yaratmayacağını savunmaktadır. Bununla birlikte yazar, günümüzde çifte doğrultuda genel bir gelişme eğiliminin doğduğunu, bu bağlamda bir yan- dan, özel hukukun toplumsallaşması akımının bir sonucu olarak özel hukukta hu- kuki sonuç doğuran tek taraflı işlemlerin sayısının arttığını, öte yandan, kamu hu- kuku alanında, hukuki sonucun doğması için çok taraflı irade beyanının uyumuna bağlı tutulan hallerin her geçen gün çoğaldığını, bu artışın temel nedenini egemen- lik kavramının azalmasının oluşturduğunu öne sürmektedir. Duguit, s. 39, 43-44. Üçüncü olarak sözleşme halinde sübjektif bir hukuki durum bulunduğu için söz konusu durumun düzenlenmesinde kanunun azami özeni göstermesi gerekmek- tedir. Konu önemli olduğundan ilave birtakım açıklamaların yapılması yerinde olacaktır. Hukukta genel ve sürekli olan objektif hukuki durumların yanında özel ve geçici durumlar bulunmakta ve ancak ferden belirtilmiş bir veya birkaç kişiye karşı ileri sürülebilmekte ve belirli bir eda yerine getirildikten sonra ortadan kalk- maktadır. Objektif hukuki durumların tersi olan bu duruma sübjektif hukuki du- rumlar denilmektedir. Bu sübjektif hukuki durumların çoğu, özel hukuk veya kamu hukukunda bir sözleşmeden doğmaktadır. Yapılan bu sözleşme dolayısıyla iki kişiden birisi borç yüklenmektedir. Sözleşmenin yapılmasıyla hukuki bir du- rum doğmaktadır zira yüklenilen borcun yerine getirilmesi toplumsal yaptırım ile sağlanmaktadır. Ancak bu durum, yalnızca sözleşme ile bağlanan iki kişiyi ilgilen- dirmekte, başkaları bakımından sözleşmenin varlığı ile yokluğu arasında bir fark bulunmamaktadır. Bundan dolayı sözleşmeden kaynaklanan hukuki durum özel ve kişisel bir nitelik taşımaktadır. Bundan başka, sözleşmenin içerdiği borcun ifası ister gönüllü, isterse yaptırım ile yerine getirilsin, ifayla birlikte borç ortadan kalk- makta ve hiç sözleşme yokmuş gibi bir durum oluşmaktadır. Bundan dolayı, söz- leşmeden doğan hukuki durum, sürekli olan objektif hukuki durumdan farklı ola- rak “geçici” bir nitelik taşımaktadır. Bkz. Duguit, s. 31. Duguit, bu sübjektif hukuki durumun çoğunun sözleşmeden doğsa bile bir kısmının “tek taraflı tasarruflar”dan (actes unilatéraux), örneğin “akit benzeri” (quasi contrat) işlemlerden doğduğunu ileri sürmektedir. Yazar, hukuki durumları objektif hukuki durumlar ve sübjektif hukuki durumlar diye ayırmanın “kanunların geçmişe uygulanması” bakımından büyük öneminin bulunduğunu, yürürlüğe giren bir kanunun objektif durumları değiştirse de sübjektif hukuki durumu değiştiremeyeceğini, zira kamu veya özel hukuk sözleşmelerinin, yeni bir kanun ile hiçbir şekilde değiştirilmesi olanaklı ol- mayan sübjektif hukuki durumlar yarattığını belirtmektedir. Yazar, sözleşmenin kapsamının, tasarrufun yapıldığı anda yürürlükte olan kanun hükümleri uyarınca hukuki bir şekilde tarafların beyan ettikleri irade ile belirlenmiş olduğunu, eğer kanun koyucu yeni kanunun, sübjektif tasarruflardan, bu bağlamda sözleşmeden doğmuş bulunan durumlara da uygulanacağına karar verirse, hukukun yüce bir ilkesini, daha somut bir deyişle, “kanunların geçmişi kapsamaması” ilkesini çiğne- miş olacağını savunmaktadır. Fazla bilgi için bkz. Duguit, s. 32-33, 38.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1