Türkiye Barolar Birliği Dergisi 153.Sayı

227 TBB Dergisi 2021 (153) Buket DENİZ açısından güvence ise, görevlerini yerine getirirlerken sürekli olarak bir tazminat korkusu altında kalmamalarıdır. Kanun koyucu, DMK m. 13’te hizmet kusuru-kişisel kusur ayrımına gitmediği hatta kasıtlı dav- ranışları da kapsamına aldığı için kamu hizmeti yerine getiren kamu personelinin tam bir yargı bağışıklığı olduğu söylenebilir. 103 DMK 13. maddenin, kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü, bu görevleri yerine getiren perso- nel aleyhine değil, ancak ilgili idare aleyhine dava açılabileceğine dair kesin hükme rağmen gerek doktrin gerekse yargı makamları, “ kamu hukukuna tabi görev ” kavramını dar yorumlayarak kamu görevlisinin salt kişisel kusuru nedeniyle verdiği zararlardan memurun şahsen so- rumlu olduğunu ve adli yargıda davalı olabileceğini ifade etmişlerdir. Böylece hizmet kusurundan farklı olarak “ bireyselleşebilen ” bir kusur olan ve hizmetle ilgili olarak ortaya çıkan “ görev kusuru ” 104 nedeniyle meydana gelen zararlar nedeniyle kamu görevlisine rücu hakkı saklı kalmak üzere ancak idareye karşı idari yargıda; görev kusuru dışında hizmetle ilgili olmayan, görevlinin şahsi kusurundan kaynaklanan za- rarlar içinse görevli kişiye karşı adli yargıda dava açılabileceği kabul edilmiştir. Diğer bir ifade ile personelin hizmetten ayrılabilen ve ida- reye izafe edilemeyen “ salt kişisel kusurlar ” nedeniyle açılacak davalar DMK m. 13 kapsamında kabul edilmemiş; DMK m. 13 hükmü ise per- sonelin hizmetten ayrılamayan ve idareye izafe edilebilen “ görev ku- surları ” ile verdikleri zararlar nedeniyle açılacak davaları kapsar hale gelmiştir. 105 103 Giritli, Bilgen, Akgüner, Berk, s.790. 104 Görev kusuru orta yeterlikte bir personelin yapmayacağı veya yapmaması gere- ken eylemlerdir. Bunun dışındakiler salt kişisel kusur olarak değerlendirilmekte- dir Özay, s. 863. 105 Akyılmaz/Sezginer/Kaya’ya göre Anayasa m. 40/3 ve m. 129/5 ile DMK m. 13 arasında anlam ve kapsam farklılıkları mevcuttur. Buna göre, kanun koyucu re- formist bir düzenleme olarak yaptığı DMK m. 13’ten beklediği neticeyi alamamış- tır. Kanun koyucu, kamu hukukuna tabi görevlilerle ilgili olarak kamu görevli- sinin üçüncü şahıslara vereceği zararlar sebebiyle, personel aleyhine değil, idare aleyhine dava açılabileceğini düzenlerken, tamamen klasik hizmet kusuru-kişisel kusur ayrımından farklı bir çözüm benimsediğini kanunun gerekçesinde belirt- mişti. Ancak doktrin ve yargı kararları farklı şekilde gelişti; önce maddenin kamu görevlisinin kişisel sorumluluğunu kaldırmadığı kabul edilerek bir “görev kusu- ru” kavramı ortaya atıldı. Sonra maddenin uygulama alanının personelin görev kusuru ile verdiği zararlar olduğu ileri sürülerek “hizmet kusuru-kişisel kusur” ayrımı yerine, “hizmet kusuru-görev kusuru-kişisel kusur” ayrımı yapılmaya baş- landı. Rücu ile ilgili hüküm de kanun koyucunun hedeflediğinden farklı gelişim

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1