Türkiye Barolar Birliği Dergisi 154.Sayı

233 TBB Dergisi 2021 (154) Hasan TUNÇ tarihi koşullarda, bu koşulların bir ürünü olarak doğmuştur. Bu ege- menliğin pratik belirlenme sürecidir. Daha sonra ise, pratik oluşumun yarattığı karmaşık siyasi ve hukuki sorunların çözülmesi için düşü- nülüp geliştirilen bir kavramdır. Bu anlamda egemenlik siyasi güce belirli koşullarda verilmiş bir “nitelik”tir. Modern egemenliğin pratik ve kavramsal belirlenmesi yavaş bir oluşumun ürünüdür. Bu süreç bir bakıma eski toplumsal örgütlenme biçiminin tek ve birleşik bir mer- kezden yönetilmeye evrilmesi sürecidir. 9 B. EGEMENLİK TEORİLERİ 1.Klasik Egemenlik Teorileri Egemenliğin teokratik esaslara göre izahı ilk çağlardan bu yana gelişme göstermiştir. Bunlardan ilki olan teokratik görüşte temel, ege- menliğin Tanrı’ya ait olduğudur. Egemenliği Tanrı’ya dayandıran bu görüş Orta Çağ boyunca kuramsal açıdan farklı şekillerde formüle edi- lerek olgunlaştırılmıştır. 10 Fakat asıl gelişmiş ve sistemleştirilmiş teok- ratik doktrinler Orta Ç ağ’ ın sonları ve Yeni Çağ’ın başlarında ortaya çıkmıştır. Bu dönem Avrupa’da büyük güçler arasında çetin bir üstün- lük mücadelesinin görüldüğü bir dönemdir. Gerçekten de Avrupa’da- 9 Selahattin Akkuş, Modern Egemenliğin Doğuşu: Pratik ve Kavramsal Belirleme, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İs- tanbul 1995, s. 9 10 İlk önceleri, idare edenler bizzat Tanrı kabul edilmiştir. Bu sebepten ona ve onun otoritesine itaat Tanrıya itaat etmektir. Eski Mısır’da, firavun, Osiris Tanrısı’nın oğludur ve kendisi de Horus Tanrısı olarak bilinmektedir. Her yeni firavunun tahta geçişinde Horus’un yeniden doğduğu efsanesine inanılmıştır. Bu şekilde Mısır Firavununa itaatin sadece siyasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda dinsel bir görev olduğu da anlaşılmaktadır. Bazı eski uygarlıklarda ise hükümdarın Tan- rı değil, Tanrı’nın oğlu olarak kabul edildiği görülmektedir: Çin İmparatorlarının “Göklerin Oğlu” sayılmaları gibi. İkinci olarak, Yahudilik, Müslümanlık ve Hristi- yanlık gibi kitabi dinlerin çıkması ile birlikte, egemenliğin sahibinin Tanrı olduğu, ancak Tanrı’nın bu egemenliğinin yeryüzündeki temsilcileri tarafından kullanıla- cağı kabul gördü. Bu temsilciler egemenliği Tanrı adına kullanacaklardır. Üçüncü ve son olarak, egemenliğin sahibi Tanrı’dır. Ancak egemenliğin kimin tarafından kullanılacağı meselesine Tanrı karışmamaktadır. Egemenliğin sahibi Tanrı’dır, fa- kat bunu kullananı tayin etmenin, Tanrı’ya değil insanlara ait bir mesele olduğu kabul görmüştür. Böylece insanlar, Tanrı’ya ait olan egemenliğin kim tarafından kullanılacağına karar verebilmekteydiler. Aybars Pamir, Batı’da Egemenlik Kav- ramının Gelişimi ve Eski Türk Egemenlik Anlayışı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1998, s. 18 vd.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1