Türkiye Barolar Birliği Dergisi 154.Sayı

238 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nde Egemenliğin Görünümü: Anayasa Hukuku ... na kullanılan bir iktidardı. İşte, sözünü ettiğimiz tarihten itibaren Halk Egemenliği Teorisi’nin önem kazanmaya başladığı görülmektedir. Bu teorinin temeli Jean Jacques Rousseau’ya dayanmaktadır. Rousseau, “İnsanlar özgür doğarlar, oysa her yerde zincire vu- rulmuşlardır” şeklinde başlattığı “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde özgürlüklerin ve eşitliklerin kaynağının doğa durumunda olduğunu savunmuştur. Ona göre, bu özgürlük ve eşitlik ortamının uygar top- lum düzeninde de devam ettirilmesi gerekmektedir. Doğa durumun- daki insanlar az sayıdaki ihtiyaçlarını kolayca karşılayabiliyorlarken, zamanla geçirdikleri sosyal tekamüller nedeniyle bunları karşılaya- maz olmuşlardır; çünkü geçirdikleri bu tekâmül sonucu mülkiyet kavramı ortaya çıkmış, mülkiyet ise insanlar arasında kavgaları do- ğurmuştur. İşte insanlar bu kavgaları önleyebilmek ve kuvvete da- yanmayan bir barış gücü tesis edebilmek için aralarında bir sözleşme yapmaya karar vermişlerdir. Bu sözleşmede iki amaç güdülmüştür: Doğa durumundaki özgürlüklerin korunması ve doğa durumunda ortaya çıkan kavgalara son verecek bir egemenin yönetimi altına gi- rilmesi. Bu iki amaç ilk bakışta birbiriyle çelişiyor görülmektedir; çünkü hem bir egemenin yönetimi altına girilmesi, hem de özgürlüklerin es- kisi gibi korunabilmesi istenmektedir. Fakat insanlar bu çelişkiyi ber- taraf edecek formülü bulabilmişlerdir. Bu formüle göre herkes bütün haklarını topluma devredecek olursa, aslında hiç kimse hakkını dev- retmemiş sayılacak; herkes toplumun yönetimine girmekle birlikte as- lında hiç kimse kimsenin yönetimine girmemiş olacaktır. Bu, herkesin bütün haklarını genel iradeye devretmesi anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse bireyler, bütün hak ve özgürlükle- rini topluma devrettikleri halde, aslında onların tümünü yine de kulla- nabilecek durumdadırlar. O halde insanların, genel iradeye aykırı ha- reket etmemeleri gerekmektedir. Aksi halde kendi iradelerine aykırı davranmış sayılacak, onunla çelişmiş olacaklardır. Rousseau, bu noktada genel iradenin ve dolayısıyla egemenliğin bazı özelliklerine ulaşmaktadır: 1. Egemenliğin ilk özelliği, onun “terk edilmezliği”dir. Madem ki bi- reyler doğal yaşamdan toplum yaşamına geçerken kişisel iradele- rini birleştirmekte ve egemenliğe bu şekilde sahip olmaktadırlar,

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1