Türkiye Barolar Birliği Dergisi 155.Sayı

97 TBB Dergisi 2021 (155) Doğan ŞENYÜZ / Recep KAPLAN sistemimiz bakımından kritik bir öneme sahip olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 17. maddesindeki “ Bu Sözleşme’deki hiçbir hüküm, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesi veya bunların Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmalarını amaçlayan bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz ” şeklindeki hük- mün Anayasa’mıza uyarlanmış hali olduğu düşünülebilir. AİHS dışındaki farklı normlar tarafından daha yüksek koruma sağlanması durumunda uygulanması gereken normun hangisi oldu- ğu konusu AİHS’in 53. maddesinde daha açık bir biçimde yer bulmuş- tur. Anılan hükme göre: “Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, herhangi bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın yasalarına ve onun taraf olduğu başka bir Sözleş- me uyarınca tanınmış olabilecek insan hakları ve temel özgürlükleri sınırlaya- cak veya onları ihlal edecek biçimde yorumlanamaz.” Söz konusu hüküm ulusal hukukta ya da tarafı olunan diğer ulus- lararası hukuk normlarında daha üst bir koruma sağlandığı durumlar- da AİHS’in hakları daraltıcı bir araç olarak kullanılmasını engellemek amacıyla ihdas edilmiştir. Bu bağlamda AİHS hükümleri de temel haklar bakımından birtakım asgari güvenceler öngörmekte ve bu as- gari güvencelerin ötesine geçen hukuki normların varlığı durumunda AİHS’in değil yüksek koruma sağlayan normun uygulanmasını dü- zenlemektedir. 28 Her ne kadar Anayasa’mızda bu mahiyette açık bir hüküm bulun- mamakta ise de, derece mahkemelerince kanunların Anayasa’ya aykı- rı olması durumunda dahi ihmal edilemeyeceğine ilişkin bir tasarıma sahip olan hukuk sistemimiz, Anayasa’ya aykırı olmayan kanunların ihmal edilmesine pekâlâ izin vermez. Bu bağlamda Anayasa’daki gü- vencelere eşit ya da ondan daha fazla güvence sağlayan kanuni düzen- lemelerin varlığı durumunda Anayasa hükümleri derece mahkemele- rince bireylerin hak ve özgürlüklerini sınırlamak için bir araç olarak kullanılamaz. 29 28 Örneğin AİHS’in 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kişilerin özgürlüğün- den yoksun bırakılabileceği haller bakımından makul şüpheyi yeterli görmüşken; Anayasa bu konuda 19. maddenin üçüncü fıkrasında kuvvetli belirti kriterini ko- yarak daha yüksek bir standart belirlemiştir. 29 Her ne kadar Ülkü Azrak, “İdari Yargıda Anayasaya Uygunluk Sorunu” başlıklı çalışmasında Danıştayın eski dönemlerdeki bir kararını Danıştay’ın kanunu ihmal

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1