Türkiye Barolar Birliği Dergisi 156.Sayı
38 Ceza Hukukunun İktidarı Sınırlama Fonksiyonu Üzerine Bir Değerlendirme zisyonda olduğu ve bunlardan bağımsız ancak bir diğeriyle iş birliği (kooperasyon) içinde çalıştığı sonucu çıkmaktadır. Keza Anayasa’nın kuvvetler ayrılığını düzenleyen 7., 8. ve 9. madde hükümleri de bu sonucu teyit etmektedir. Bu bağlamda yargı erki, iktidarı Anayasa’da kendisine tanınan sınırlar çerçevesinde hareket etmeye zorlar. İktidar- ların anayasal güvence altında olan temel hak ve hürriyetleri kanuni çerçeveyi aşacak şekilde keyfi sınırlamaları 13 ve bunların suç teşkil eden haksızlıklar olarak nitelendirilme eğilimlerinin önü Anayasa’ya aykı- rılık gerekçesi ile kesilebilir. Burada ceza hukukunun iktidarı sınırla- ma gibi doğrudan bir işlevinden söz edilemez ancak ceza hukukunun iktidar gücünü kuvvetlendirecek bir role bürünmesine Anayasa’da yer alan ceza hukukuna ilişkin bu güvence sayesinde engel olunmuş olacaktır. Bu bağlamda Anayasa’nın bağlayıcılığını ve üstünlüğünü güvence altına alan Anayasa m. 11 hükmü de kanunların Anayasa normlarına aykırı olamayacağını emretmektedir. Bu anayasal güvence sayesinde ceza ve idare hukuku bağlamında kişilerin temel hak ve özgürlükleri- nin meşru sınırları aşacak şekilde (Anayasa m. 13 vd.) kısıtlanmasına kısmen de olsa engel olunmuş olacaktır. Ceza hukuku bu bağlamda Anayasa’da yer alan güvenceler aracılığıyla iktidarın keyfi davran- ma alanını kapatmış veya kısıtlamış bulunmaktadır. Keza Anayasa m. 19, bir Anayasa normu olmasına rağmen ceza hukuku anlamında kişi hürriyetinin hangi hallerde kısıtlanabileceğini tek tek saymış ve bu haller dışında kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılamayacağını güvence atına almıştır. Bu anlamda iktidarın keyfi davranma olanağı kısıtlanmış olmaktadır. Böylece kaynağını usulüne göre uygulamaya konulmuş kanuni düzenlemelerden almayan kişi hürriyetini kısıtlayı- cı bir yaptırım, başkaca bir ad altında (Cumhurbaşkanı Kararnameleri, yönetmelik vs.) çıkarılıp keyfi olarak uygulanamaz. Ceza hukukunun 13 Ölçülülük ilkesi olarak nitelendirilen bu ilke suç teşkil eden fiillere karşı öngö- rülen yaptırımların yasama ve yürütme erklerini yöneten iktidarın kişisel men- faatlerine hizmet etmesi yerine elverişli, gerekli ve orantılı olmaları gerektiğini vurgulamaktadır; bu kriterlere uymayan kanun düzenlemeleri iptal edilerek, iktidarların ceza hukuku araçlarını keyfi kullanmalarının önü kesilmektedir. Bu duruma örnek olarak Anayasa’nın 84. maddesinin 5. fıkrasının 2010 değişiklik- lerinden önceki düzenlemeleri ve siyasi partilerin kapatılmasına sebebiyet veren kimselerin 5 yıl süreyle herhangi bir partinin kurucusu, üyesi vs. olamaması yap- tırımları verilebilir. Detaylı bilgi için bkz. Yavuz Atar, Türk Anayasa Hukuku, 13. b. Ankara 2019, s. 150.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1