Türkiye Barolar Birliği Dergisi 157.Sayı

106 6L\aVL 3aUWLOHU +akkÕnda 8\JXOanan 'HYOHW <aUdÕPÕndan <RkVXn BÕUakPa <aSWÕUÕPÕnÕn SPK’nın 101’inci maddesinde bu yaptırımın son yıllık Devlet yardımı için uygulanabileceği hükme bağlanmış, ancak Devlet yardımından kısmen mahrum bırakma durumunda bunun miktar olarak mı dir. Fiil tarihi itibarıyla her ne kadar Devlet yardımından kısmen ya da tamamen mahrum bırakma biçiminde bir ceza öngörülmüş olsa da bu cezanın tutarı kesin ve belli değildir. Burada parti kapatmaya konu fiillerin birden farklı yılda işlenmiş olabileceği hususu da cezanın belirliliği noktasında bir başka güçlük olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece, davanın açılma zamanı ve bazı yargılama usulü kuralları kovuşturulan fiiller için öngörülen ceza miktarını etkileyebilmektedir. NitekimAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Sözleşme’nin 7’nci maddesinin birinci paragrafına ilişkin içtihadında, ceza muhakemesi kurallarının derhâl uygulanmasının makul olduğunu kabul etmekle birlikte cezai yaptırım gerektiren fiiller için öngörülen cezanın süresine etki eden yargılama usulü kurallarının da Sözleşme’nin 7’nci maddesinin birinci paragrafının kapsamında olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda AİHM ceza süresini azaltan yargılama usulü kurallarının fail lehine uygulanması gerektiğine karar vermiştir (Scoppola/İtalya (No. 2) [BD], B. No: 10249/03, 17/9/2009, §§ 110-113). Nitekim sözü edilen kanunilik ilkesi doğrultusunda düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında lehe kanunun uygulanması ilkesi “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” şeklinde ifade edilmiştir. Devlet yardımından mahrum bırakma cezası tatbik edilirken suçun işlendiği zamanda geçerli olan norm sonradan yani kapatma kararının verildiği anda değişmemiş olmakla birlikte cezanın ağırlığı değişebilmektedir. Norm değişikliği durumunda dahi lehe olan norm uygulanırken norm değişikliği olmaksızın fiilin işlendiği tarihte kesin olarak bilinmeyen fakat fiilin işlendiği tarihe göre aleyhte değişme ihtimali olan daha ağır bir cezanın tatbikini kanunilik ilkesine uygun olarak değerlendirmeye hukuki imkân bulunmamaktadır. Kanunsuz suç olmaz ilkesi ile birlikte gelişen kanunsuz ceza olmaz ilkesi, modern ceza hukukunun temellerinden biridir. Kişilerin yaşamları, özgürlükleri ya da malları üzerindeki en etkili kısıtlamaya yol açacak olan cezaların, kanunlarla belirlenmesi gereğini ifade eden cezada kanunilik ilkesi, bireysel özgürlüklerin teminatı olduğu kadar toplumsal düzenin ve barışın sağlanmasında ve devamında da etkilidir. Bu ilke, suçlara uygulanacak yaptırım tür ve ölçülerinin, hangi sınırlar içinde uygulanacağının da yasayla belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Anayasa’nın 2’nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bkz. AYM., T. 19.01.2006, E. 2005/99, K. 2006/8, https://www.anayasa.gov.tr/tr/kararlar-bilgi-bankasi/, (Erişim: 14.05.2021). Her ne kadar siyasi parti kapatmayı gerekli kılan fiiller ile bunların müeyyidesi olarak Devlet yardımından mahrum bırakma cezası, Anayasa ve yasa ile düzenlenmiş olsa da mahrum bırakılacak Devlet yardımı tutarının filin işlendiği sırada kesin olarak belli olmaması ve hükme konu Devlet yardımının fiilin işlendiği tarihteki değil belirsiz bir tarihteki Devlet yardımı miktarı olması nedeniyle öngörülen cezanın kanunilik ilkesine uygunluğunda bahsedilemez.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1