Türkiye Barolar Birliği Dergisi 157.Sayı

111 7BB 'HUJLVL øOKaPL g=7h5. $ULI (PUH 6h0(5 bu yaptırımları tatbik edebilmek için sıkı bir yargılama faaliyetinde bulunulması gerekecektir. Dolayısıyla, siyasi parti kapatma davaları sonucunda hükmedilen kapatma ya da Devlet yardımından yoksun bırakma yaptırımları, demokratik hayat bakımından vazgeçilmez olan siyasi partilerin özüne dokunan, oldukça ağır nitelikte olan ve en son olarak başvurulması gereken ceza hukuku yaptırımlarıdır.55 Bu yaptırımlara hükmedebilmek için çok sıkı bir yargılama yapmak gerekmektedir. Davalıların en lehine olan yargılama kuralları ise ceza muhakemesi hukuku kurallarıdır. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 52’nci maddesinde, siyasi parti kapatma davalarında bu davanın mahiyetine uygun CMK hükümlerinin uygulanacağı hükmüne yer verilmektedir. Bu hüküm, burada ifade ettiğimiz iki ana gerekçe bağlamında değerlendirildiğinde, siyasi parti kapatma davalarının ceza davası niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, parti kapatma davalarının iddianame ile açılması ve Anayasa’nın 149’uncu maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasının dinlenmesinin sağlanması gibi temel ceza muhakemesi hukuku kurallarının tatbikinin mümkün kılınması, Anayasa yapıcının da bu davalara ceza davası niteliği56 yüklediğine dayanak teşkil etmektedir. 55 Doktrinde Sağlam bu hususu verdiği bir örnek ile şu şekilde açıklamaktadır: “Bir benzetme yapmak gerekirse, partinin temelli kapatılması işlemini, kişiler için verilen idam cezasına koşut bir biçimde değerlendirmek gerekir. Nasıl ki idam cezası, aslında yaşam hakkının özüne dokunan bir yaptırımsa ve ancak Anayasa’da yaşam hakkının bir istisnası olarak öngörüldüğü oranda geçerli olabiliyorsa, siyasal partilerin temelli kapatılması da aynı özelliği göstermektedir.” Sağlam, s. 104. 56 Teklifin madde gerekçesinde yer alan; “149’uncu maddeyle Anayasa Mahkemesi’nin siyasî partilerin kapatılması davalarında parti genel başkanının sözlü savunmasını alacağı eklenmektedir. Bu şekilde bir siyasî partinin kapatılması gibi son derece önemli sonuçlar doğuracak bir davada parti genel başkanının sözlü savunması olmaksızın karar verilmemesinin sağlanması amaçlanmaktadır” şeklindeki açıklama ile Anayasa Komisyonu Raporundaki; “Teklif, ayrıca, siyasi partiler aleyhine açılan kapatma davalarında hakkında dava açılmış olan partinin genel başkanının da dinlenmesi mecburiyetini getirmektedir. Komisyonumuz bu Teklifi benimserken parti genel başkanlığının dinlenmesinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın dinlenmesinden sonra olmasını da karara bağlamıştır. Bu suretle, son sözün savunmaya ait olduğu ilkesine uyulmuş olacaktır” yönündeki tespitin birlikte değerlendirilmesinden; sözlü savunma olmaksızın karar verilmemesinin sağlanması, ceza yargılaması hukukunun temel ilkelerinden biri olan “son sözün savunmaya ait olduğu” ilkesine uyulması ve son derece önemli sonuçlar doğuracak bir dava nitelendirmesi suretiyle siyasi parti kapatma davasının Anayasa yapıcı tarafından “ceza davası” olarak nitelendirildiği sonucuna varmak mümkündür.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1