Türkiye Barolar Birliği Dergisi 157.Sayı

17 7BB 'HUJLVL $KPHW (.ø1&ø ki kutsal ruhun varlığı bir inanç meselesidir. Dolayısıyla kişisel tecrübeye dayalıdır ve karşı tarafa aktarılabilir değildir. O zaman da politik alanda kullanılabilir bir argüman olmaktan çıkar. Müzakerecinin ilahi bir kaynağa dayanan ve kendisinin öznel tecrübesi dolayısıyla benimsediği bir davranış normunu, bu tecrübe ne kadar kuvvetli olursa olsun sadece bu yönüyle, başkasının da kabul edeceğinden yola çıkarak dayatması bu nedenle açıkça yanlıştır.48 Yani dini tecrübeye dayanan bir gerekçelendirme ile alınan bir karar veya kanunun neden kabul edildiği ancak bu dini tecrübe ile izah edilebiliyor ise burada makul bir şekilde gerekçelendirilmiş bir karar ya da kanun söz konusu değildir.49 Greenawalt yine de rasyonalite ile inanç arasında sınır çizmenin kolay olmadığının da farkındadır. Bu hususta toplumun içerisinde bulunduğu şartlar ya da kişisel tecrübenin niteliği de önemlidir. Belirli bir toplumun geneli, ortak sezgiler vasıtasıyla akla yatkın gördüğü inanca ve tecrübeye dayalı argümanları rasyonel olarak kabul edebilir.50 Bu değerlendirmeler, sağduyu ya da paylaşılan öncüller kavramları ile de uyumludur. Dindar bir toplumda din, insan eylemini ve toplumsal davranışları etkiler. İşte tam da bu noktada bir dengeleme söz konusu olacaktır ve devletin tarafsızlığı, hukuki olarak sosyal yapıyı düzenlerken karşılaştığı toplumsal olgular karşısında tekrar test edilecektir. Özellikle semavi dinler, toplumsal yapıyı köklü bir şekilde etkilemiştir ve bu yönüyle sosyal gerçeklikleri vardır. Bu gerçeklik, toplumun ahlak anlayışını etkiler.51 Bu sosyal gerçekliklerin, hukuki düzenlemeler yapılırken ya da bu düzenlemeler icra edilirken doğrudan olmasa bile üzerine inşa edilebilir. Strauss, Sezar ve Brütüs örneğini vermektedir. Hem lehe hem de aleyhe tavır almış kişiler Brütüs’ün Sezar’a ihanetini ortaya koyabilmektedir. Buna karşın vahyin ilahi olarak gelmiş emirler olduğu ispat edilebilir bir olgu değildir. Benzer şekilde düşünüre göre vahiy ile ilgili olarak “sözde vahiy” nitelemesi yapılabilirken somut bir olgu olan savaşlar ile ilgili olarak “sözde savaş” gibi bir niteleme yapılamamaktadır. Leo Strauss, “The Mutual Influence of Theology and Philosophy”, The Independent Journal of Philosophy, 1979, Vol. 3, pp. 111-117, s. 114-116. 48 Greenawalt, (1993), s. 656-659. 49 Greenawalt, (1990), s. 1031. 50 Kent Greenawalt, From the Bottom Up-Selected Articles, Oxford University Press, New York, 2016, s. 20-22; Greenawalt, (1993), s. 661. 51 İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 15. Baskı, Seçkin Kitabevi, 2019, s. 28 (dipnot 23).

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1