Türkiye Barolar Birliği Dergisi 157.Sayı

30 0RdHUn +XkXk 3UaWL÷LndH 'LnL $UJPanWaV\Rn 7aUWÕşPaOaUÕ kalması ile felsefe, kesin sonuçlara ulaştıracak bilimlerin bilgisi ile olgunlaşmıştır. Olgunlaşan bilimsel bilgi ise ancak bunu anlama yetisine sahip özel bir gruba ve ancak bilimsel argümantasyon araçları vasıtasıyla öğretilebilir iken söylev ve diyalektik, felsefe ile keşfedilen hakikatin topluma aktarılabilmesi için ikincil bir öğretim yolu olarak ele alınmıştır.101 Bu noktada, Farabi’ye göre, felsefeyle ulaşılan kesin bilgilerin ve yasaların halka öğretilebilmesi, halkın bu gerçeklikler için ikna edilebilmesi ve bu sayede halkın mutlak mutluluğa ulaşmasını sağlayacak bir araç olarak da din meydana gelecektir.102 Bununla birlikte din, varlıklar hakkında bilgi sahibi olmayı, aklen nazar etmeyi, keşfetmeyi emretmektedir. Bu ise ancak akli kıyaslar ile mümkündür.103 Yani Farabi’ye göre din, yüksek ilmî hakikatlerin, burhanî yollarla (yani bilimlerin herkes tarafından anlaşılamayacak olan yöntemleri ile) anlayamayacak halka izah edilebilmesi için, hikâyeleri, mecazları ve diyalektiği kullanan bir araçtır.104 Hakiki bir din, burhanî delillere 101 Farabi, (2008), s. 86-87 (Yirmi Üçüncü Fasıl). 102 Farabi, (2008), s. 86-87 (Yirmi Üçüncü Fasıl). Farabi’nin bu izahı pek çok yazar tarafından erdemli, hakiki bir dinin felsefe karşısında ikincil bir konumda olduğunu ima ettiği yönünde yorumlanmaktadır. Bkz. Andreas Martinez-Lorca, La Filosofia Medieval De al-Farabi a Ockham, Impresia Iberica, 2015, s 43. Dinin bu noktadaki misyonu farklı açılardan da ele alınmaktadır. Örneğin Habermas, tarihi bakış açısından meseleye yaklaşıldığında Mezopotamya, Suriye ve Mısır’daki antik imparatorluklardaki gibi organize olmuş bir devlete sahip halklar açısından hiyerarşinin kralın şahsından kademeli bir şekilde kraliyet bürokrasisine kaydığı evrede siyasi otoritenin halk nezdinde meşruiyetini sağlamak için ortaya çıkan karmaşık hukuk ve siyasi güç yeni bir işlevsel araca ihtiyaç duymuştur. Bürokrasinin herkesi bağlayacak kararlarına itaatin sağlanması gerekli idi. Hukuk ve siyasi iktidar arasındaki bu itaat köprüsünü kurabilecek çare ise dini inançlar ve ritüellerdi. Böylece kural koyucular halkların sadakatini elde edebilirlerdi. Böylece devletler dinin kutsal yanından faydalanmaya başlamıştır. Böylece dinde yer alan ödül (cennet) ve ceza (cehennem) olgusu, devlet tarafından devralınmıştır. Zamanla ise dini temsil eden kral ile halk birbirlerini temsil etmeye başlamıştır. Halk kralını, kral ise halkını temsil etmeye ve böylece devlet ve toplum bütünleşmeye başlamıştır. Bkz. Jürgen Habermas, ‘“The Political”: The Rational Meaning of a Questionable Inheritance of Political Theory”, The Power of Religion in the Public Squar, Ed. Eduardo Mendieta, Jonathan Vanantwerpen, Columbia University Press, New York, 2011, s. 17-18. 103 Haşir Suresi’nin “Ey basiret sahipleri itibar ediniz (ibret alınız, kıyas ve istidlal yapınız.)” şeklinde mealen çevrilebilecek olan 2. ayetini Rüşd, yalnızca fıkıhçılar için değil aynı zamanda filozoflar açısından da kıyasın zaruri bir bilgi edinme yöntemi olarak okunması gerektiğini öne sürmektedir. İbn Rüşd, (2019), s. 75, 77. 104 Farabi, (2008), s. 69 vd (On Dokuzuncu Fasıl); Majid Fakhry, Al Farabi- Founder of Islamic Neoplatonism, Oneworld, Glasgow, 2002, s. 13; Benzer şekilde Bkz. Simone Chambers, “How Religion Speaks to Agnostic: Habermas on the Persistent Value of Religion”, Constellations, 2007, Vol. 14, No. 2, pp. 210-223, s. 210-211.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1