Türkiye Barolar Birliği Dergisi 157.Sayı

456 6RnUadan YH <HWkLOL 0akaP .aUaUÕ LOH 7Uk 9aWandaşÕ 2OPanÕn BaşYXUX ùaUWOaUÕ 79. P yabancılar, vatandaş olma hakkını kendileri için yaratan devletlerin hukuk düzeninin bir parçası hâline geldiklerinde hukukun zorlayıcı gücünün etkinliği, onlar için de geçerli olmaktadır. Asimetrik problemlerle ilgilenmeyen söz konusu esasın temelinde basit bir anlayış yer almaktadır. Buna göre, gönüllü olarak göç edilen ülkelerin hukuk düzenlerine tabi olan yabancıların, vatandaşlık hakkı elde etmelerinin beraberinde getirdiği sonuç, bu kişilerin hukuk düzenini değiştirme iradesi /gücü olarak kabul edilen oy verme hakkına da eriştiklerinin kabulüdür.24 Vatandaşlığın, sonradan ve bir statü olarak yetkili makamın takdiri ile bahşedilmesine yönelik esasın gerisinde ise devletlerin egemenlik hakkı yer almaktadır. Buna göre, yabancıların, vatandaşlık talep ettikleri devletin kanunlarında aranılan şartları sağlıyor olmaları hâlinde yalnızca vatandaşlık için başvuru yapma hakları doğmakta; buna karşılık devletler, ilgilileri vatandaş kılma yönündeki takdiri, yetkili bir makamın kararına bırakmaktadır. Dolayısıyla bu bakış açısından vatandaşlık, yabancılara, siyasi otoritenin inisiyatife dayalı olarak yüklenmektedir.25 Yetkili makam, kanuni şartları taşıyan yabancıyı vatandaş kılıp kılmamakta kesinlikle bir serbestiye sahiptir.26 II.Dünya Savaşı’ndan sonra insan haklarının ve ulus üstülüğün Kıta Avrupasında kurumsallaştırılması ile birlikte devletler, “haklara sahip olma hakkı” prensibinin özüne sadık kalsalar bile, kendilerinden vatandaşlık talep eden kişileri, Thomas Humprey Marshall’ın yönle24 Seglow, s. 792-793. 25 Vatandaşlık konusunda yetkili makamın muhtariyetinin, bir lütuf olduğu; aleyhine itiraz ve müracaat hakkının doğmadığı yönünde bkz. Seviğ, Seviğ, s.94, Fişek, s.53; Doğan, s.70 aksi yönde görüş için bkz. Uluocak, s.43. Ülkemizde özellikle 1930 ve 1940’lı yıllarda, Bakanlar Kurulu tarafından tesis edilen bazı kategorideki idari işlemlere karşı açılan davalar, Danıştay tarafından yargı denetimi dışında tutulmuştur. Zira Danıştay bu tür işlemleri devletin siyasi tasarrufları olarak nitelemiş ve bu işlemlerin devletin yüksek menfaatlerini korumak amacıyla tesis edildiğini belirterek bu kategorideki idari işlemlere karşı açılan davaları görev noktasından reddetmiştir. 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesi ve Anayasa’nın “yargı denetimi” başlıklı 114/ı maddesinde “idarenin hiçbir eylem ve işlemi, hiçbir halde, yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz” hükmünün yer alması ile hükümet tasarrufu uygulaması sona ermiştir. Cemil Kaya, “Danıştay İçtihatlarında Hükümet Tasarrufu Teorisinden Devletin Hükümranlık / Egemenlik Hakkı Teorisine”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Sayı 7, Ankara, 2016, s. 638. 26 Fişek, s.53; Seviğ, Seviğ, s.91.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1