11 TBB Dergisi 2022 (158) Semih Batur KAYA üretimidir. Bir dünyevi egemen irade onu meşrulaştıran bir olguya dayanarak ya da dayanmadan artık hukuku oluşturabilecektir. Gerçi siyaseti, yalnızca yönetenin iradesi ile değil, yönetilenlerin devreye girmesiyle oluşan güç ilişkilerine indirgeyenler de aynı kapıya çıkmaktadır. Buna göre de denge yönetilenler kaydığında, yani güç ilişkilerinin belirleyicisi yönetilenler olduğunda bu halde hukukun egemen iradeyi kuşattığı söylenebilir. Bunda bir doğruluk payı olmakla birlikte hukukiliğin bu güç ilişkilerini aştığına yönelik savımızın iktidarın belirlilik, sınırlılık, denetimlilik konforunu sağlamadığı da ortadadır. Sonuç olarak hukukilik, egemen irade veya güç ilişkilerindeki beliren hakimiyet alanının oluşumundan üretilen veya türetilen bir nedensellik bağına indirgenemez. devletin nomosu olağanüstüyü olağanlaştırmaktır. Modern devlet ontolojik meşruiyetini buna göre kurgular. De facto olan de jure olana göre her zaman önceliklidir. Fiili olanın modern devletin meşruiyet temelini bu denli kuşatması, bir diğer iade ile modern devletin meşruiyet kategorisini kendisi üretmesi modern hukukun tam da karşısında konumlanmaktadır. Baştaki soruya dönersek fiili olanın yasa halini alması modern devletin ayırt edici özelliğini oluşturmaktadır. Bunda modern devletin en önemli kuramcılarından Schmitt’in rolü küçümsenemez. Dolayısıyla Schmitt’çi düşünce tarzında temel sorun şudur: modern devlet karşısında hukuk otonom bir olgu mudur? Bu sorunun cevabı Schmitt’in olağanüstü hâl kuramına ilişkin bize ipuçları vermektedir. Schmitt’in hukuk kuramına bakıldığında hukukun otonom bir olgu olduğuna ilişkin bir değerlendirmeye varmak mümkün değildir. Bunun temel nedeni Schmitt’in liberal hukukun egemenliğine karşı bir savaş açmasında yatmaktadır. Nitekim Schmitt hukuku kendine özgü bir olgu olarak görmemektedir; Ona göre hukuk devletin istediğince askıya alabildiği bir olgudur. Enes Güran, “Carl Schmitt: Olağanüstü Halde Hukuk”, Felsefe Arkivi, S. 46, 2017/1, 21-40, s. 32. Öyle ki Schmitt Weimar Anayasasının temel haklara ilişkin bölümünü bir anayasa olarak görmemektedir. Zira Ona göre her anayasal norm bir anayasa esası içermez. Esas olan toplumun kendi yazgısını inşa sürecinde takındığı tavır ve aldığı karardır. Ece Göztepe, “Bir Klasik Eser Olarak Carl Schmitt’in ‘Anayasa Öğretisi’”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LXXIII, S. 1, 2015, 129-180. Toplum anayasanın üreticisidir. Carl Schmitt, Constitutional Theory, Çev. Jeffrey Seitzer, Duke Univerity Press, London 2008, s. 7778. Görüldüğü gibi bu ifadeler oldukça “milli irade” mistifikasyonu içermektedir. Schmitçi yaklaşımda olağanüstü hâl bir anlamda dünyanın durması demektir. Günlük olağan halin dışında bir atipik eylem ve düşün olgusudur. Ancak bu bir çelişkidir; zira modern devlet kendi içerisinde olağanüstü hali mümkün olduğunca olağanlaştırması özelliğini taşır. Hatta bu modern devletin ilkesi; yani hukuku boyutuna varmaktadır. Nitekim Schmitt’in olağanüstü halde ilkenin ve bunun türevi olan normun da durduğunu belirtmesi buna işaret etmektedir. Buna göre olağanüstü hâl kendi ilkesini ve bunun türevi normları oluşturur. Olağanüstü halde deyim yerindeyse bizim bildiğimiz anlamda uygulanabilecek norm yoktur; olağanüstü hâl kendi normunu üretir.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTQ3OTE1